Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CEVABI hemen söyleyeyim. Gönül isterdi ki; kadına pazarda cariye olarak satılmayı reva gören IŞİD’le savaşan Rojava’ya silah yardımı yapan ülke Türkiye olabilseydi.

        Gönül isterdi ki; Türkiye, Kobani’ye koridor açma kararını tek başına alıp tüm dünyaya “Buyurun bakalım, benimle misiniz yoksa kadınları taşlayarak öldüren IŞİD’le mi?” diye sorabilseydi.

        Başbakan Ahmet Davutoğlu önceki günkü söyleşimizde Rojavalıların, Yemen Savaşı’nda şehit düşen Kürtlerin torunları olduğunu söylemişti.

        Gönül isterdi ki; Yemen şehitlerinin torunları bugün “Biji Amerika” yerine “Biji Türkiye” diye haykırıyor olsalardı. Yanlış mı düşünüyorum? Böylesi Malazgirt’le başlayan kader ortaklığına daha çok yakışmaz mıydı sizce de?

        “Suçlu Türkiye’dir” demiyorum elbette. Suçlu, kardeşlik ruhumuzu zehirleyen, kökü 100 yıldan önceye giden zihinsel hastalığımızdır. Çözüm süreciyse bu hastalığın panzehridir. Keşke bu tedaviye daha önce başlasaydık. Keşke, HDP ve Kandil bu panzehrin değerini idrak etseler de 6-7 Ekim’deki vandallıklar yaşanmasaydı. O vakit bu ikilemin içinde de böylesine sıkışıp kalmazdık herhalde.

        Üç yıl önce bu sütunda “Türkiye, PKK/ PYD’yi destekler mi?” başlıklı bir yazı yazmıştım. Suriyeli Kürtler o gün de muhalefetin en organize unsuruydu. Esad devrilecekse, Türkiye’nin hamisi olduğu Arap muhalifler ve Kürtler muhakkak uzlaşmalıydı. Ankara bunun olması için epey çaba da sarf etti. Gelgelelim Öcalan’ın dünkü açıklamasında da değindiği üzere “karşılıklı güvensizlikler” bu uzlaşmayı engelledi.

        Bölgesindeki “güvensizlikleri” kullanmakta mahir olan Esad rejimi de bunu fırsat bilip PYD’yle uzlaştı. Vardığı anlaşmanın karşılığında da Suriye’nin Kürt bölgesini PYD’ye bıraktı. Böylece hem sinir uçlarını gayet iyi bildiği Ankara’yı zor durumda bıraktı, hem de Suriyeli devrimcilerin birlik olma ihtimalini azalttı.

        Ankara’nın, Esad’ın bu kurnazlığına PYD’ye karşı alerjik hamlelerle karşılık vermesiyse Esad’ı daha da memnun etti. Zira böylece muhalefetin birleşme ihtimali neredeyse temelli ortadan kalktı. Neticedeyse Esad rejiminin ömrü uzarken, Suriye muhalefeti hızlı bir çöküş sürecine girdi.

        El Kaide’nin Irak şubesi IŞİD, işte tam da böyle bir ortamda çıktı Suriye sahnesine. Muhalifler, silah desteğiyle kendilerine yaklaşan IŞİD’i dost bildiler. IŞİD, Suriye’ye girerken, El Kaide lideri Zevahiri’den gelen itirazlara bile meydan okudu.

        Burada diğer bir önemli nokta da ABD’nin kısa süre önce El Kaide’nin kurucusu Ladin’i de öldürmüş olmasıydı. Bağdadi için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Ladin’in gidişiyle oluşan boşluğu gayet iyi kullanıp El Kaide’nin küresel cihat ağlarını saflarına çekmeyi başardı.

        ABD bilerek veya bilmeyerek Bağdadi’ye fırsat üstüne fırsat veriyordu. Zira Washington hemen hemen aynı dönemde, Afganistan’dan da çekilme kararı almıştı. Sözde cihatçı şebekeler, yeni bir savaş arenası arıyorlardı. Bu tecrübeli savaşçılar Batı basınının spekülatif haberleriyle Bağdadi’nin saflarına yönlendirildiler. IŞİD, Batı’nın yeni tehdit nesnesi olarak başarıyla pazarlandı ve palazlandı.

        Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah dün IŞİD’in, ABD’nin dünyaya gözdağı vermek için inşa ettiği bir örgüt olduğunu söyledi. Doğru fakat eksik bir analiz. Nasrallah’ın unuttuğu bir şey var. Nasrallah’a hatırlatalım; kendisi de Esad için Suriye halkına savaş ilan ederek bu inşaata destek verdi.

        Farkındayım Kobani, PYD, Türkiye, IŞİD derken gelip Hizbullah’a tosladık. Ve şimdi her şey daha da karmaşık görünüyor muhtemelen. Doğrusu da bu ama!.. Ortadoğu her şeyin birbirine girdiği, göz önünde cereyan ettiği ama hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir coğrafya. Kobani de bu realiteden azade değil haliyle.

        Diğer Yazılar