Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TUNUS sürpriz yapmayı seven bir ülke. Bu karakteriyle, ilk kez Arap Baharı’nın fitilini ateşlediğinde tanışmıştık.

        Geçen şubat ayında da Arap Baharı’nın yaşandığı tüm ülkelerden felaket haberleri gelirken, dünyanın en demokrat anayasalarından birini yaparak bu karakterini bir kez daha gösterdi.

        Son seçimde laik Nida Tunus Partisi’nin, ülkenin köklü siyasal hareketi Nahda’yı yenerek birinci olması dikkatleri yeniden Tunus’a çekti.

        Sonuç nedense Türkiye’de “Arap Baharı’nın, İslamcı siyasetin ve Yasemin Devrimi’nin çöküşü” türünden sakat tespitlerle yorumlandı.

        Hatalı yorumların üç sebebi var bana göre. İlki ırkçılık. Yani bilinçaltlarına işlemiş, “Arap devrim yapamaz, yapsa da sonunda çöker” anlayışı.

        İkincisi Tunus’un, Arap Baharı’nın yaşandığı Libya ve Mısır’la karıştırılması. Üçüncüsü de Nahda’dan ve Tunus’tan bihaber olanların dünyadaki her gelişmeyi AK Parti nefretiyle açıklama gayretkeşliği olarak özetlenebilir.

        Oysa ne Tunus, Mısır ve Libya’yla eş tutulabilir, ne de Nahda AK Parti ya da Mısır İhvan’ının ikizi olarak nitelenebilir.

        Mısır’daki İhvan, büyük bir sokak isyanıyla karşılaştığında, ölümüne direnmeyi seçti.

        Buna karşılık Tunus’taki Nahda, benzeri bir kuşatmayla karşılaşınca muhalefetle müzakere masasına oturdu.

        Oysa Nahda da İhvan gibi seçimle gelmişti iktidara. Buna rağmen uzlaşmayı tercih etti ve teknokrat bir geçiş hükümetinin kurulmasını sağladı. Nahda bu adımıyla, Arap Baharı’nın doğduğu topraklara gömülmesini de engellemiş oldu.

        Tüm dünyanın bugün methiyeler düzdüğü şaibesiz seçimler ve şubatta yapılan anayasa, Nahda’nın uzlaşma adına verdiği tavizkâr öncülük sayesine yapıldı.

        Tunus’un başka bir farkı da dersler çıkarmasıydı. Bu süreçte ders çıkardığı ülkelerden biriyse Türkiye’ydi.

        Bu tespitimi, Tunus Dışişleri Bakanı Monci Hamdi’yle 8 ay önce bir uçak seyahati sırasında yaptığımız sohbetten hareketle söylüyorum. Teknokrat kimliğiyle bilinen Hamdi, sohbetimiz sırasında Türkiye’yi çok iyi çözümlemiş ve AK Parti iktidarıyla yaşadığımız dönüşümü “bir mucize” olarak nitelemişti.

        Tunuslu bakan, Türkiye mucizesinin sebebini de “Ekonomi, demokratikleşme ve istikrar” sözleriyle açıklamıştı. Tunus ekonomisine ve demokrasisine verdiği büyük destek nedeniyle Ankara’ya minnettar olduklarını da sözlerine eklemişti.

        Mısır ve Libya’daki gelişmelere de değinen Monci, “Bu ülkelerde yaşanan çatışmalar Tunus halkının karakterine ters. Uzlaşmacılığımız, kavgadan ve çatışmadan hoşlanmamamız bizi eşsiz kılan bir özelliğimiz” demişti.

        Haklıydı. Benim izlenimlerim de Tunusluların ders çıkaran uzlaşmacı bir siyasi kültüre sahip olduğuna işaret ediyor.

        Sadece Nahda değil, Tunus’un laikler ve liberalleri, Türkiye ve Mısır’da gerilimden beslenmeye alışmış fikirdaşlarının hatalarından ders çıkarmışlar. Laik Nida Tunus Partisi’nin bugünkü seçim başarısının esas sebebi de bu. Tunus’un laikleri, halkın inancıyla kavga etmediler. Yasemin Devrimi’yle yaşanan demokratik dönüşümün getirilerini ve yeni Tunus’u kucakladılar.

        Eski Türkiye’nin otoriter hastalıklarına aşkla bağlanan Türkiye’deki laik muadillerinin hatalarından kulaklara küpelik dersler çıkardılar.

        Anlayacağınız Nida Tunus, laik olsa da seçimi laikliğiyle kazanmadı. Seçim kampanyalarında halkın inancıyla cebelleşen bir laiklik vurgusu yerine, Tunus’un gerçek sorunları olan ekonomiye ve asayişe odaklandı. Partinin başındaki ismin tecrübeli bir devlet adamı olması da yapılan vaatlerin inandırıcılığını artırdı. Neticede de sandıktan birinci çıktı.

        Ancak laiklerin kazanması da Nahda’nın kaybı olarak yorumlanmamalı. Nahda sandıktan ikinci olarak çıksa da, eşi görülmemiş bir jestle ülkenin menfaati için seçimle kazandığı iktidardan zamanında vazgeçebileceğini göstererek kaybeden taraf olmaktan ebediyen kurtuldu.

        Diğer Yazılar