Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇÖZÜM sürecinin, son 10 yılda demokratikleşme istikametinde yapılmış en kritik hamlelerden biri olduğuna şüphe yok. Sürecin önemli bir özelliği, tamamen milli bir proje olarak ele alınmasıydı.

        PKK lideri Cemil Bayık’ın ABD’yi arabuluculuğa davet eden girişimi, bu milli duvara çarpmıştı. Bayık’ın teklifi, sürecin milliliğine gölge düşüreceği için hükümet tarafından dikkate dahi alınmadı. Ayrıca daha önceki açıklamalarına bakılacak olursa, İmralı’nın da bu teklife sıcak bakması ihtimal dışı gibi görünüyor.

        Dışsal faktör veya tarafların arttığı barış süreçlerinin çıkmaz bir sokağa girdiği itiraz edilemeyecek bir gerçek. Zira sürece dahil edilen her dış aktör, masaya kendi çıkarlarından oluşan kabarık bir dosyayla gelebiliyor. Hal böyle olunca da mesele iyice içinden çıkılmaz hal alıyor.

        Bu tespitime inanmayan buyursun Filistin, Kıbrıs ya da daha güncel bir örnek olarak Suriye meselesine baksın. Tüm uzmanların bu meseleler konusunda üzerinde hemfikir olduğu tek nokta var. O da şu: Her üç meselenin onca müzakereye rağmen çözülememesinin en önemli nedeni, tarafların fazlalığı. Arabulucu ve dış aktörlerin sesi öyle yüksek çıkıyor ki çözüm masasına oturulduğunda Filistinliler, Kıbrıslılar ve Suriyelilerin sesi dahi duyulamıyor. Konuşma sırası sorunun doğrudan tarafları olan Suriyelilere veya Filistinlilere gelene kadar masa dağılıyor.

        Yine de Kürt meselesinin çözümünde sesi çok çıkmayan, sadece gözlemci olabilecek 3’üncü bir taraf bulunabilir. Beni bu umuda sevk edense Brüksel’de AB Bakanı Volkan Bozkır’la yaptığımız kahvaltı sohbetinde işittiklerim. Bozkır, Brüksel’deki temaslarının ardından yaptığımız sohbette, bu minvalde yorumlanabilecek bazı bilgiler verdi. Avrupa Birliği’nin çözüm süreci konusunda bilgilendirileceğini söyledi.

        Gerekli bilgilendirmeyi yapacak isim ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan. Sayın Akdoğan’ın önümüzdeki günlerde bunun için Brüksel’e gitmesi planlanıyor. Burada hem AB komiserleriyle görüşüp çözüm sürecini anlatacak, hem de merak edilen sorulara yanıt verecek. Bilgilendirmenin boyutunun ne olacağıysa henüz muamma. Fakat çözüm süreci kapsamında yapılacak yasal düzenlemelerin artık TBMM’ye getirilmeden önce Avrupalı yetkililerle paylaşılacağından eminim. Ayrıca diğer bakanlar da Brüksel’e giderek kendi alanlarına giren yasal düzenlemeler konusunda AB komiserlerini bilgilendirecekler.

        Böyle bir adımın çok sayıda getirisinin olacağı kanaatindeyim. Malumunuz, AB yetkililerinin 2 yıldır Türkiye’yi, üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olduğunu unutmakla suçladıklarını artık sağır sultan bile biliyor. Bu eleştirinin sebebiyse, birçok yasal düzenleme öncesinde Brüksel’e bilgi verilmemesiydi.

        Hal böyle olunca AB komiserleri, Ankara’yı uyardıkça uyarıyor ve kendilerini adam yerine koymamakla suçluyorlardı. Bu da Brüksel-Ankara hattında büyük bir güven zaafının oluşmasına yol açıyordu. Şimdi, çözüm süreci konusunda bilgilendirilecek olmaları, AB yetkililerinin talep ettikleri muameleyi görecekleri anlamına geliyor. Hükümet, böylece AB’yi adam yerine koyduğunu gayet somut bir şekilde göstermiş olacak. Avrupa Birliği de Ankara’ya yeniden “muteber bir aday ülke” olarak bakabilecek.

        Diğer bir kazanım ise Brüksel’in çözüm sürecine destek vermesi olacak. Makul gözlemci sıfatıyla 3’üncü bir tarafın çözüm sürecine dahli bu şekilde sağlanabilir. Türkiye’den demokratikleşme haricinde hiçbir talebi olmayan Brüksel’in meseleye dahil edilmesi, sürecin milliğine halel getirildiği anlamına da gelmez.

        Öte yandan İmralı- HDP-Kandil üçgeninin de AB’nin Ankara tarafından sürece dahil edilmesinden hoşnut kalacağı aşikâr. Netice-i kelam; AB’nin çözüm süreci konusunda bilgilendirilecek olması, herkesi memnun edecek bir formül gibi görünüyor.

        Diğer Yazılar