Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ORTADOĞU her şeyi aynı anda yaşıyor. Irak’ta ve Suriye’de rejimler ağır çekimle yıkılıyor, yüz yıllık sınırlar değişiyor. Öte yandan radikal dinci örgüt ve devletler de sınırı bulundukları bölgeleri ateşe sürüklüyorlar.

        İbre her gün biraz daha karamsarlığa kayıyor. Manzaraya bakıp da enseyi karartmamak kolay değil. Neyse ki her krizin bir gün muhakkak barışla sonuçlandığını hatırlatan olumlu şeyler de oluyor Ortadoğu’da. Şu sıralar İran’ın nükleer meselesi konusunda yaşananlar gibi.

        İran ve kendisini nükleer silah üretmeye çalışmakla suçlayan Batılı ülkeler önümüzdeki günlerde yeniden müzakere masasına oturacaklar. Son tarih 24 Kasım. Müzakerenin amacı geçen yıl yapılan geçici anlaşmayı taçlandırmak, yani bölgeyi son 10 yıldır meşgul eden krizi nihai bir çözüme kavuşturmak.

        Bölgede el attığı her şey elinde kalan Amerikan Başkanı Barack Obama da bu kez samimi görünüyor. Geçen yıl İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi arayarak bir diplomatik tabuyu yıkmıştı. İki hafta önce daha da radikal bir adım atıp İran’ın dini lideri Ali Hamaney’e bir mektup gönderdi. Mektubunda IŞİD konusunda İran ile hemfikir olduklarını yazdı. ABD’yi “Büyük Şeytan” olarak tanımlayan Hamaney’e mektup göndermesi tam bir jestti.

        Nükleer meselesinin çözülmesi için İran’ın nükleer silah üretme kabiliyetine erişmesini sağlayan enstrümanlardan, maksimum düzeyde feragat etmesi gerekiyor. Uranyum zenginleştirme kapasitesini yüzde 5’in altında indirmesi halinde İran ile ABD’nin başını çektiği P5+1 ülkeleri arasında bir anlaşma sağlanır. Tarafların bu son şansı heba etmemesi herkesin hayrına. Zira kimse aksini düşünmek dahi istemiyor.

        Diğer taraftan meselenin sadece görünenle sınırlı olmadığı aşikâr. İran’daki Cumhurbaşkanı Ruhani karşıtı muhafazakârlar ve Amerika’daki Cumhuriyetçi muhalefet Kongre, meseleyi “bir sistem” sorunu olarak görüyor.

        Bu kesimlerin aklındaki soru, “Nükleer sorununu çözmüş bir İran nasıl bir İran olacak?” sorusudur.

        Malumunuz İslam Devrimi’nden önceki İran, bölgenin en seküler ve Batı’yla en olumlu ilişkilere sahip ülkesiydi. Nükleer sorunun çözümü, eski İran’ı ne ölçüde geri getirecek?

        ABD’li muhafazakârlar, İran’ın sistem değişikliğine gitmeden Batı sistemine entegre edilmesine karşı çıkıyor. Esasında bu kesim için nükleer meselesi, İran düşmanlığının bahanesi. Dertleri de İran’ı nükleer üzerinden sıkıştırıp Batı yanlısı bir sistem değişimine zorlamak.

        İşin kötü tarafı, bu kesim Kongre’nin iki kanadına da hâkim. Bu durum, istemedikleri bir çözümü engelleme gücüne de sahip oldukları anlamına geliyor.

        Öte yandan İran cephesinde de muhafazakâr muhalefet, Ruhani’nin elini kolunu bağlayabilir. Ancak İran cephesinde çözüm yine de daha kolay. Neticede İran’ın Hamaney’i var. Ülkenin mutlak hâkimi olan Hamaney’in “Evet” diyeceği bir çözüme karşı çıkmak kimsenin haddi olamaz.

        Hamaney’in Batı’yla yapılacak bir anlaşmaya “Evet” demesiyse, İran’daki sistemin Batı oyunlarıyla tehdit edilmeyeceğinden emin olmasına bağlı. Zaten bu çekincelerini sık sık dile de getiriyor.

        Son derece pragmatik bir kişiliğe sahiptir Hamaney. Ekonomik zorlukların ülkede yarattığı gerilimin farkında. Bu zorlukların kendisi hayattayken aşıldığını da görmek istiyor. Ancak aynı Hamaney, nükleerin bahane olduğunu gayet iyi görecek kadar da İranlıdır. Onun için önce Batı’nın İran’ı tehdit olarak görmekten vazgeçtiğini kanıtlayacak somut güvenceleri bekleyecektir.

        Bu güvencelerin verilmesi halinde top tamamıyla Obama’nın sahasında demektir. Obama’nın karşısındaysa S. Arabistan ve İsrail gibi yeminli İran düşmanı olan Amerikan müttefikleri var. Bir de onların içerideki uzantısı olan Cumhuriyetçiler tabii... Obama tüm bu aktörleri ikna etmek zorunda. Zoru başarıp başaramayacağınıysa zaman gösterecek. Ortadoğu’daki bu umut ışığını izlemeye devam edelim.

        Diğer Yazılar