Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HİNDULARIN kutsal metinlerinden Gita’daki bir kıssayı hatırlamanın tam zamanıdır. Bahse konu kıssada; savaşçı Prens Arjuna ile Hindu tanrısının yeryüzündeki avatarı (yansıması) kabul edilen Lord Krişna arasında geçen bir diyalog aktarılıyor. Lord Krişna, bu kıssada Prens’in atlı savaş arabasını kullanan bir hizmetkârdır.

        Prens Arjuna at arabasıyla yine bir savaş meydanına doğru ilerlemektedir. Düşman ordusuyla çarpışmaların başlamasına az bir zaman kala Prens Arjuna, önceki muharebelerde tanık olduğu o kanlı manzaraları hatırlar ve üzülür. Sebebi ve baş aktörü olacağı yeni bir kanlı savaşı adeta önceden görür. Bu durum Prens Arjuna’nın canını fazlasıyla sıkar.

        Durmadan tekrar eden savaşlardan kaçınmanın ya da bu kanlı çarpışmaları meşrulaştırmanın bir yolunun olup olmadığını merak eder. Vicdanını rahatlatacak bir çözüm yolu bulma umuduyla da at arabasını kullanan Krişna’ya savaşları nihayete erdirmenin bir yolunun olup olmadığını sorar.

        Prens Arjuna’ya “Bu sorduğun yanlış bir sorudur” cevabını veren Krişna, sonra da şöyle konuşur: “Bu sorduğun yanlış bir sorudur; çünkü hayat ve evren özü yok edilemeyecek sonsuz bir döngüdür. Akil olan, ne ölene ne de yaşayana üzülür. Tarihte benim, senin veya şu savaş meydanında toplanan bu kralların olmadığı bir zaman dilimi hiçbir vakit olmadı. Bizim olmayacağımız bir zaman hiçbir zaman olmayacak da... (Vicdan azabından) Kurtuluşa çıkan yol önceden verilen görevimizi tamamlamak, tanımak ve kabullenmekten geçer.”

        Şimdi gelelim bu Hindu kıssasını anlatmamın nedenine.

        Malumunuz dün bir kez daha güne operasyonlarla uyandık. Aslında Türkiye kurulduğu günden beri, birilerinin birilerine operasyon çektiği bir ülke olageldi.

        Gerekçeler ve tarihler değişse de öyle bir gerçek var ki bizim kim kime dum duma cumhuriyetimizde hiç değişmedi. Gücü yeten, yettiğine her fırsatta operasyon çekti.

        Neticede tam da Krişna’nın Prens Arjuna’ya anlattığı ve kabullenmesini nasihat ettiği “sonsuz döngü”nün Türkiye versiyonunda kıvranıp durduk, durmaya da devam ediyoruz.

        28 Şubat gitti, 27 Nisan geldi. KCK, Balyoz, Ergenekon ve 17 Aralık derken 14 Aralık’ta da güne yeni bir operasyonla uyandık. 6-7 Eylül olaylarından 6-7 Ekim Kobani olaylarına uzanan bir döngü içinde tekerrür eden komploların da sonu hiçbir zaman gelmedi.

        Bana değil kime sorarsanız sorun aynı şeyi söyler. Krişna’nın anlattığı gibi, bizim şu sorunlu halimizin temelinde de durmadan sorun üreten sistemimiz yatıyor.

        Gelgelelim Hindu olmadığımıza göre; sorun üreten bu sistemi kabullenip baş tacı etmemiz de gerekmiyor.

        Sistemin temelindeki devlete öylesine devasa nimetler bahşetmişiz ki her defasında içimizden birileri çıkıp bu mekanik yapıyı ele geçirmeye çalışıyor. Sistemi ele geçirenin ilk işi ise karşısındakini ezmek oluyor.

        Böyle olduğu için, devleti gayri meşru yollara başvurma geleneğimiz de sürüp gidiyor. 17-25 Aralık darbe girişimi bunun son örneğiydi.

        Şimdi de AK Parti, merkezine yerleştiği devleti darbe yoluyla tümüyle ele geçirmeye çalışan paralel yapıdan hesap sormaya çalışıyor.

        Lakin artık iktidardan hesap sormanın da ötesine geçmesini talep etmeliyiz. İktidar, Krişna’nın “yanlış” bulduğu soruyu sorup gayri meşru iktidar savaşlarına son vermenin yolunu aramalı. Bir döngü halinde durmadan felaket üreten bu sistem, ele geçirenin ötekini ezme aracı olmaktan muhakkak çıkarılmalı.

        “Kurtuluşa çıkan yol”, yeni bir anayasa, millet kavramının içini dolduracak çağdaş bir toplumsal mutabakata ulaşmaktan geçiyor. Devleti toplumun tamamının paydaşı olduğu şeffaf bir yapıya dönüştürmediğimiz müddetçe, sistemin operasyonlar, komplolar ve darbe girişimleri üretmeye devam edeceğinden emin olabilirsiniz.

        Diğer Yazılar