Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SEÇİM faslı biraz erken açıldı. Sanırım bunu daha çok HDP’ye borçluyuz. HDP seçime parti olarak girme kararı almasa sandık tartışması biraz daha ötelenebilirdi.

        Genç Siviller, geçen pazar günü bir grup gazeteciyi HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la buluşturdu. Geçit vermez Beşiktaş trafiğiyle cebelleşip toplantıya yetişmeye çalışırken zihnimi en fazla kurcalayan şey, HDP’nin seçime parti olarak girme kararıydı.

        Demirtaş toplantıdaki birçok şeyi “off the record”, yani orada kalması kaydıyla söyledi. Fakat en azından kafama takılan mevzularda söylediklerini aktarmamın hiçbir mahzuru olmaz herhalde.

        Toplantının yapıldığı gün, söylenti niteliğindeki haberler siteden siteye yayılmayı sürdürüyordu.

        Rivayetler, AB’nin Demirtaş’a “Sakın seçime parti olarak girmeyin” mesajı gönderdiği yönündeydi.

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise “HDP, AKP ile gizlice anlaştı. Barajın altında kalıp AKP’ye daha fazla vekil kazandıracak’’ iddiasını ciddiyetle dillendirmeye devam ediyordu.

        HDP’nin seçime Kadir İnanır gibi bazı ünlü simalarla gireceği haberine, teyit edilmiş bilgi muamelesi yapılıyordu.

        Partinin seçimde Tayyip Erdoğan fobisiyle nam salmış bazı medyatik-alerjik isimleri aday göstereceğine dair hurafeler de sosyal medyada pazarlanıyordu.

        Hal böyleyken toplantıda tüm bunları Demirtaş’a sormamak olmazdı. Demirtaş da tüm bu söylentileri gayet net bir dille yalanladı.

        HDP’yi uyduruk senaryoların içinde gösterenlerin, partinin barajı aşmasından korkanlar olduklarını söyledi. Açıkça söylemese de sanırım burada kastettiği parti CHP’ydi.

        Demirtaş’a, seçime neden parti olarak girme kararı aldıklarını da sorduk.

        HDP Lideri, Türkiye’nin içine girdiği siyasi daralmayı, toplumsal bunalımı aşıp zincirleri kırarak halklara nefes aldırmak için böyle bir karar aldıklarını söyledi.

        AB’nin veya başka bir ülkenin HDP’ye neyi yapması gerektiğini söyleyemeyeceğini, böyle bir tavrı asla kabullenmeyeceklerini de sözlerine ekledi.

        Toplantıda gördüğüm kadarıyla Demirtaş, barajın aşılacağına can-ı gönülden inanıyor.

        Cumhurbaşkanlığı seçiminde depoladığı yüzde 9.8’lik moralin bu inancı güçlendirdiği de aşikâr.

        Peki gerçekten de HDP barajı aşar mı?

        Bana kalırsa bu sorunun cevabını seçimin yapılacağı atmosfer belirleyecek. Çözüm sürecinde aksama olmaz ya da daha güzel şeyler olursa, yani bölünme fobisinin manasızlığını ispat edecek bir gelişme yaşanırsa HDP de yüzde 10’u zorlanmadan aşar. Aksi takdirde HDP’nin oyuna talip olduğu seçmen, Kemalizm ve demokratik sol ikileminde kalır, sandığa gittiğinde de daha önce yaptığı gibi oyunu yine CHP’ye verir.

        Lakin HDP’nin önündeki yol o kadar da karanlık sayılmaz. Bu ülkede, siyasetin yani devletin sevk ve idaresinde hiçbir söz hakkı bulunmadığına inanan oldukça geniş bir kitle var.

        Üzerinde durduğu ideolojik zemin, AK Parti’nin bu kitleye daha fazla temas etmesine imkân tanımıyor. Olmuyor, açılımlar da yetmiyor. Kitlenin siyasi DNA’sı AK Parti’yi reddediyor.

        Lakin bu kitle, destek verdiği partilerin iyice ucubeleştiğinin de farkında.

        Sanırım Demirtaş da kendisine ait olmayan siyasi giysilerle arzı endam etmekten bıkan bu kitleye güveniyor. Önceki gün açıkladığı ankete bakılırsa bu kitle sayısal manada seçmenin yüzde 44’üne tekabül ediyor. Ne diyelim, oldukça yüksek bir rakam.

        Tabii her şey başta söylediğime, yani çözüm sürecinin gidişatına bağlı. Bugün yüzde 44 HDP’ye oy vermeyi peşinen reddetmiyorsa bu her şeyden önce çözüm süreci sayesinde. Yüzde 44’ün kayda değer bir bölümü hazirandaki seçimde HDP’ye oy verecekse bu da yine çözüm süreci sayesinde olacak. Demirtaş’ın da bu hakikati gayet iyi gördüğü kanaatindeyim.

        Diğer Yazılar