Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCESİNDE neredeyse tüm tartışmaların iki parti ekseninde şekillendiği bir seçimi geride bıraktık. Aralıksız bir AK Parti- HDP tartışması izledik. Türkiye aritmetik olarak değil ama psikolojik ve pratik manasıyla tam bir iki partili seçim dönemini yaşadı.

        AK Parti seçim kampanyasını 400 vekil ve başkanlık sistemi hesabı üzerine kurdu. Başka hiçbir partinin desteğine ihtiyaç duymadan Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemini getirmek, iktidar partisinin seçim öncesindeki başlıca hedefi olarak seçildi.

        Parti bu iddialı hedefini tutturmak için yapması gereken şeyi yapmaya çalıştı. Kampanyası boyunca olanca gücüyle rakiplerine yüklendi. En fazla yüklendiği parti ise hiç şüphesiz Kürt seçmenin oyları için yarıştığı HDP oldu. Tabii HDP’nin de bu söylem karşısında üzüldüğünü söyleyemeyiz. Selahattin Demirtaş’ın liderliğinde Türkiye’ye açılma hamlesi başlatan HDP, AK Parti’nin kendisine sunduğu bu fırsatı gayet iyi kullandı. HDP, kendisinden çok daha büyük bir partiyle didişirken “Seni başkan yaptırmayacağız” türünden gayet iddialı söylemlerle adım adım büyüdü. Neticede de başta inanılmaz gibi görünen şeyi başardı. HDP yüzde 10 barajını yıkıp bir demokrasi ayıbına son verdi. Yani en azından bu yazının yazıldığı saatlerde gelen sonuçlar bu yöndeydi.

        AK Parti’nin HDP’ye sert şekilde yüklenmesi, hesap edilen şey her neyse onu doğurmadı. Roboski ve Kobani ile birlikte AK Parti’ye kırılmış olan Kürt seçmenler, bu stratejiyi hiç beğenmedi. Türkiye’nin en dindar kesimlerinden olan Kürt seçmen, bu stratejiyle birlikte AK Parti’den uzaklaştı.

        Kürtlerin yaşadığı kentlerden gelen seçim sonuçları, Kürtlerin AK Parti’den beklediği şeyin daha fazla demokrasi olduğunu gösterdi. AK Parti ise belki de HDP ile bu konuda rekabet etmekte zorlanacağı düşüncesiyle bu gerçeği ya görmedi ya da görmek istemedi.

        Sanırım şunu da kabul etmek gerekir ki bu talebi görse de AK Parti’nin işi kolay olmayacaktı. Kürtlerin beklentisi doğrultusunda daha fazla demokrasi vurgusuyla meydanlara çıksa farklı bir handikapla karşı karşıya kalacaktı.

        İktidarını belli bir ölçüde MHP’ye meyilli oylara borçlu olan bir partiden söz ediyoruz. Parti kuvvetle muhtemel HDP’nin temsil ettiği kitlelere daha fazla demokrasi vaadiyle fazla değer biçtiği bir oyu kaybetmekten çekindi. AK Parti bu düşünceyle daha otoriter bir söyleme başvurdu. Hiç şüphesiz ki iktidarı boyunca yaptığı en iyi şey olan çözüm sürecini inkâr etme noktasına geldi. AK Parti’nin Kürt tabanı bu yöndeki yorumları seçmenine anlatmakta fazlasıyla zorlandı.

        Dolmabahçe’deki fotoğraf inkâr edilirse MHP’den gelen oyların korunacağı, belki de artacağı hesap edildi. Neylersin ki evdeki hesap çarşıya uymadı.

        Din ağırlıklı strateji nasıl Kürt seçmende reaksiyona yol açtıysa Dolmabahçe pişmanlığı da MHP oylarını getirmedi. Aksine bu çıkışlar MHP’nin oylarının düşmesini engelledi. Çözüm sürecinde 2 yıldır birlikte yürünen HDP’nin PKK ile bir tutulması, aşırı sağcı motivasyonu artırdı. HDP’nin AK Parti karşıtlığını kullanarak yükselmesi de aynı şekilde MHP’ye rağbetin düşmesini engelledi.

        İki cümleyle CHP’ye değinip yazımızı noktalayalım. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde daha sonra MHP’nin milletvekili adayı olacak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyerek oy kitlesinin bir bölümünü geçici olarak HDP’ye kaptırmıştı.

        Dünkü seçimde HDP barajı aştıysa bunda çatı adayı projesiyle CHP’yi terk edenlerin büyük payı var. Çatı projesi, İhsanoğlu’yla Türkiye siyaset sahnesinde yeni bir lider dönüşümünü sağlayamadı. Ancak “çatı aday” hatasını iyi kullanan Demirtaş, Türkiye siyaset sahnesine gelecek vaat eden yeni bir lider olarak çıkmayı başardı. Kanımca bu seçimin kazananı, her şeyden ve herkesten önce yeni Türkiye siyaseti oldu.

        Dilerseniz bundan sonra olacakları ve olması gerekenleri de bir sonraki yazıda konuşalım.

        Diğer Yazılar