Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SEBEPLER farklı olsa da dünyanın neresine bakarsak bakalım sonuç aynı. Asya’dan Ortadoğu ve Afrika’ya kadar pek çok ülkede milyonlarca insan farklı sebeplerle evlerini terk edip göçmen olmaya zorlanıyor.

        Hani dünya yeni bir kavimler göçüne tanıklık ediyor desek fazla abartmış sayılmayız. BM kayıtlarına göre sadece geçen sene çatışmalar nedeniyle göç etmek zorunda kalanların sayısı 60 milyon civarında. Sanırım bu kadar insanın yerinden yurdundan olmasına yol açan küresel felaketler dizisine de artık çatışma demeyi bırakıp 3. Dünya Savaşı demek gerekiyor. 21’inci yüzyılın dünya savaşı da böyle oluyormuş demek ki...

        Türkiye de halihazırda adı konulmamış 3. Dünya Savaşı’ndan en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor. Son iki yılda Suriye tüm dünyanın ortak vicdansızlığı sayesinde Afganistan’a dönerken, yaşanan yıkımın faturasının önemli bir bölümü de Türkiye’ye yüklendi.

        Bugün için Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısı 2.5 milyon civarında. Üstelik savaş daha devam ediyor. Dolayısıyla bu sayının ne kadar yükseleceğini tahmin edemiyoruz. Savaş başladığında kırmızı çizgimiz 100 bindi. O çizgiyi esnete esnete geldik 2.5 milyona dayandık. Nitekim dünya da bizim dayanma gücümüzü karşılıksız bırakmadı. BM, ABD ve AB yönetimleri Türkiye’nin Suriye politikasını olmasa da Suriyelilere karşı sergilediği misafirperverliği her daim övdüler. En son bizi övmesi için Angelina Jolie’yi de ikinci kez Türkiye’ye gönderdiler.

        Gelgelelim bu övgülerin ne Türkiye’ye ne de 2.5 milyon Suriyeliye bir faydası oluyor. Türkiye’nin şu ana kadar Suriyeli göçmenler için yaptığı harcamaların toplamı 6 milyar doların üzerinde. Önceki gün açıklanan Göç ve Entegrasyon Raporu’na göre, BM’nin bu harcamalara katkısı yüzde 17 civarında.

        Aynı raporda göze çarpan başka bir acı gerçek daha var: Türkiye göçmenleri topluma entegre etme konusunda son derece başarısız. Halimiz misafire hazırlıksız yakalanan ev sahibinden farksız. Gelişmiş 38 ülkedeki göç ve entegrasyon politikalarının incelendiği raporda Türkiye not ortalaması bakımından listenin dibinde görünüyor.

        Başarısızlığın nedenleri raporda uzun uzadıya sıralanmış.

        Mesela Suriyelilerin iş pazarına ve eğitime katılımı yeterli değilmiş. Ayrıca devletimizin sergilediği yakınlığın aksine bazı Suriyeliler sokakta pek dostça karşılanmıyormuş. Ayrımcı, göçmen karşıtı ırkçı uygulamalar dikkat çekiyormuş. Ayrıca ayrımcılığı önleyecek yasal altyapının kurulmasına yönelik bir hazırlığımızın da olmadığı anlaşılıyor.

        Böyle giderse olacağı belli. Bugün “misafir” diyerek kapımızı açtığımız Suriyeliler, yarın en önemli sorun haline gelecek. Bu gidişatın en önemli sebebi de hâlâ Suriyelileri “misafir” olarak görmemizden kaynaklanıyor.

        Oysa sorunun adını doğru koymalı, meseleye artık gerçekçi bir gözle bakmalıyız. Suriye’deki savaşın görünür bir vadede bitmeyeceği ortada. Savaş bittiğinde Suriyelilerin dönmesini beklemek de hayalcilik. Geçmişteki benzeri örnekler, göçmenlerin ekseriyetinin bir daha ülkelerine dönmediklerine işaret ediyor. Türkiye’nin de evvela bu gerçeği kabullenmesi ve gelecek planlamasını buna uyarlaması gerekiyor.

        Yeni hükümetin bir hedefi de Suriyeli göçmenlerin entegrasyonu ve kaçak göçle mücadele olmalı kanaatimce. Dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi unvanını alan Türkiye’nin bir “göç ve uyum” bakanlığının olmaması büyük bir eksiklik değil mi? Göç ve entegrasyonu aşılması gereken bir mesele olarak gören pek çok “gerçekçi” ülkede göç ve uyum bakanlıkları bulunuyor. Türkiye’de de böyle bir bakanlığın kurulması, sorunların minimalize edilmesi açısından fayda sağlayabilir.

        Diğer Yazılar