Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çevremiz hepimize çok hayati nasihatler fısıldıyor. Böyle zamanlarda çevremizden gelen bu nasihatleri pür dikkat dinlememiz gerekiyor.

        Irak’ta, Suriye’de yaşananlar Türkiye’ye taşınmak istenirken, yapılması gereken şey belli. En doğrusu, oralara bakıp komşularımızın yaşadıklarından dersler çıkarmak. Bugün beğenmesek de “Demokrasisi eksik” desek de Türkiye’yi elden bırakamayız, bırakmamalıyız. Türkiye’yi elde tutmak için de ölüm haberiyle içimiz kan ağlasa bile aklıselimi devreden çıkaramayız.

        Irak ve Suriye; halkları, güvenlik güçleri ve liderleri öfkelerine, hırslarına yenilip aklıselimi bıraktıkları için bu hale geldiler. Bu ülkelerin isyancı halkları ve muhalefetleri, otorite tarafından nefessiz bırakıldıkları için başka ülkelerin çıkarlarına hizmet eden yollara saptılar. Sonuçta da hatalarıyla güzelim Halep’in, Şam’ın, Musul’un ve Bağdat’ın yıkılmasına yol açtılar.

        Bugün iç savaşlar nedeniyle ülkeleri harap olan Suriyeliler ve Iraklılar, geçmişe dair düşünceleri sorulduğunda hep aynı şeyi söylüyorlar. Irak’taki eski Saddam rejiminin ve Suriye’deki dikta döneminin bile bugün düştükleri halden çok daha iyi olduğunu haykırıyorlar.

        Yerlerinden, yurtlarından olmalarına yol açan iç savaş koşullarının oluşmasına elleri ve dilleriyle verdikleri destekten dolayı da büyük pişmanlık duyuyorlar. Bugün olacakları bilseler iç savaşı engellemek için çok daha aklıselim davranacaklarını söylüyorlar Iraklı ve Suriyeli komşularımız.

        Şükür ki Türkiye henüz o durumda değil. Kültürlerimiz de oldukça farklı. Ancak en büyük yangınların bazen çok küçük bir kıvılcımdan çıktığı gerçeğini de unutmamak lazım.

        Suriye’deki iç savaş, Dera’da bir okulun duvarına masum sloganlar yazan 12-13 yaşlarındaki 7-8 çocuğun gözaltına alınıp işkenceden geçirilmeleriyle başlamıştı. Oysa Suriyeliler bu işkence olayının ortaya çıktığı güne kadar da Irak’a benzememek için inanılmaz bir sağduyuyla hareket edip tahriklerden uzak durmuşlardı.

        Ama geldiğimiz nokta ortada. Bir okul müdürünün öğrencileri polise şikâyeti ve rejimin işkenceye alışık güvenlik güçlerinin sağduyuyu elden bırakmaları, Deralıların da öfkelerine yenilmeleri, güzelim Suriye’nin 4.5 senede 250 bin kişinin öldüğü, 22 milyonluk nüfusunun yarısının evini terk etmek zorunda kaldığı bir ülkeye dönüşmesine yol açtı. Küçük bir kıvılcım Suriye’yi içindeki herkesle birlikte yaktı. Çıkan yangın ne Sünni dinledi, ne Alevi ne Dürzi ne de Kürt. Eminim ki bu ülkede yaşayan tek bir kişi bile Ankara’nın Şam’a, Diyarbakır’ın Halep’e, İstanbul’un ise bir zamanlar “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz” sözüyle bilinen kadim şehir Bağdat’a benzediği günleri görmek istemiyor. Bu ülkenin Kürt’ü de Türk’ü de kaderinin sınırın diğer tarafındakine benzemesini arzulamıyor.

        Gelgelelim istememek felaketten kaçmaya yetmiyor. Herkesin yaşanan acı olaylar karşısında kendisini Dera’daki müdürün, polisin ya da çocuğuna işkence edilen Deralının yerine koyması, evlatlarına nasıl bir Türkiye bırakmak istediğini düşünmesi ve ona göre de maksimum düzeyde bir hassasiyetle hareket etmesi gerekiyor. Elbette ki halk bunları yaparken siyasetçiden de çok daha fazlasını düşünmesi bekleniyor. Türkiye büyük bir küresel oyunla imtihan ediliyor. Bu noktada ülkenin siyasetine yön verenlere de aklıselimin bir gereği olarak birlik olup hem oyunu hem de ezberi bozacak büyük hamleler geliştirmek düşüyor.

        Diğer Yazılar