Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, kurucusu ve önderi olduğu AK Parti’ye üst üste 9 seçim kazandırmış bir lider. Mazisi siyasi zaferlerle dolu böyle bir liderin AK Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık’taki halefi olan Ahmet Davutoğlu’nun işinin kolay olmayacağı ilk günden beri biliniyordu.

        Bugün Davutoğlu’nun bir yanında, partiyi geleceğe taşıyacak genç ve güncel bir üst sürüme geçilmesini talep edenler duruyor. Diğer tarafında ise AK Parti’nin 2001 yılındaki felsefesine eski kadro ve pozisyonlarla dönmesini arzulayanların olduğu anlaşılıyor... Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında bir çatlak için çalışan parti içi ve dışı odaklar da hiç eksilmiyor.

        Davutoğlu, bugüne dek bu çatlak algısına fırsat vermemeye büyük özen gösterdi. “Erdoğan’ın yanında olmayanlar benim de yanımda durmasınlar” demek, böylesine geniş iktidar alanına hükmeden her liderin söyleyebileceği türden bir söz değildi. Davutoğlu, Erdoğan’la aralarındaki “kardeşlik hukukuna halel getirmemek” ve “önderinin şahsında davasına yönelen saldırıları” bertaraf etmek adına bu sözü hiç tereddütsüz söyledi.

        Ayrıca samimi sözlerle 2001’e dönüş ve 2015’in Türkiye’sine uygun bir AK Parti talep edenler arasında dengeyi sağlayacak bir formül üretmeye çalıştı. Öyle anlaşılıyor ki uyumu sağlayacağına inandığı formülü, AK Parti’nin 5. olağan kongresinde oluşan yeni MKYK’ya da mümkün olabildiğince yansıttı.

        Gelgelelim dümeninde bulunduğu partinin ve Türkiye’nin yolculuğunun esas zorlu kısmı şimdi başlıyor. Seçim üstüne tekrar seçim, AK Parti’nin ve Türkiye’nin alışık olduğu bir şey değil. Partisini yeni bir seçime hazırlarken ülkenin Başbakan’ı olarak dahili ve harici meydan okumaların Türkiye’ye zarar vermesini engellemek zorunda.

        İşin kötü tarafı iç ve dış gelişmelerin de artık hepten senkronize bir forma evrildiği görülüyor.

        Bağdat’ta 18 Türk işçiyi kaçıran Şii milisler, İran’dan destek alıyor. İran’ın derdi, Türkiye’nin Ortadoğu politikası. Mezhepçi bir kılıf ve doymak bilmez bir emperyal iştahla Ortadoğu’yu hükmü altına almaya çalışan İran, Ankara’ya bu Şii örgüt üzerinden “Ortadoğu’dan derhal çekil, orası benim!” mesajını gönderiyor.

        Türkiye’nin iç barışına kasteden PKK’nın kimlerle dans ettiğini ise artık sağır sultan bile biliyor. PKK Türkiye’yi Dağlıca ve Cizre üzerinden sıkıştırırken, örgütü koruyup kollayanlar da Ankara’yı dize getirmeye çalışıyor. İran’ın derdi, onların da derdi çünkü... Bölgesel ve küresel aktörler, “Ortadoğu’dan çekil ve artık eski Türkiye’nin yaptığı gibi çıkarlarımıza hizmet et” diyor, “Yoksa...”larla tehdit ediyor ve gözdağı veriyor.

        Eski Türkiye’de ısrar eden muhalefetimiz de Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyen aktörlerden farklı düşünmüyor. Muhalefet, dünyaya Ortadoğu’dan uzak duran eski Türkiye’yi vaat ediyor. Biz karışmayınca, Ortadoğu’da olanların da bizi etkilemeyeceği sanılıyor.

        Hal böyle olunca, ulusal çıkarlarının peşinde koşanların, Türkiye’nin Ortadoğu’dan çekilmesini sağlayacak bir seçim sonucuna güdümlü hamlelerde bulunmaları da şaşırtıcı olmuyor. Aklını Kissinger’dan alanlar, dış politikalarını Türkiye’nin iç politikası üzerine kuruyor. Bu hamlelerle mücadele etmek de Türkiye’nin bağımsız dış politikasının mimarı olan Davutoğlu’na düşüyor. Lakin milletin bu eşgüdümlü tezgâhın farkında olması da önem taşıyor. Zira “bataklık” goygoyuna kapılarak ulusal çıkarlardan feragat etmenin telafisi olmayacak. Dış politikada verilecek her taviz, oy uğruna bu topraklar üzerinde yaşayan ve yaşayacak milyonların hakkının gasp edilmesine boyun eğmek anlamına gelecek. Barışı muhafaza ederken oy uğruna ulusal çıkardan taviz vermeyi reddeden liderler, tam da bu nedenle halkın desteğini hak ediyor.

        Diğer Yazılar