Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önce Ankara vuruldu, 102 canımız vicdansızca bir eylemle katledildi. Sonra bir Rus uçağı Mısır’da düşürüldü. Ortadoğu’nun eski Paris’i Beyrut bombalarla sarsıldı. Derken turizmin, sanatın başkenti Paris de bir anda Avrupa’nın Beyrut’u oluverdi. Her renkten ve dinden nice genç, Avrupa’nın ortasında ölüme gönderildi. Birbirinden farklı coğrafyalarda estirilen bu vahşet fırtınasında ölenlerin sayısı 500’e yaklaştı.

        Ne Ankara, ne Beyrut, ne de Paris hiçbir zaman Mezopotamya’ya bu kadar yakın olmadı. Rakka ile Paris, Şengal ile Şarm El Şeyh, Ankara ile Kobani arasında fiziksel mesafe, küreselleşen terörün etkisiyle tüm hükmünü yitirdi. IŞİD terörü formatlayarak küreselleştirmekle de kalmadı, medeniyetimizi temsil eden tüm ahlaki ve insani değerleri bir bir yıkmaya yeltendi.

        Terörün küreselleşmesi, Suriye meselesindeki uluslararası denklemi çok hızlı bir şekilde etkiledi. Paris’te estirilen vahşetin oluşturduğu yüksek basıncın etkisiyle dünya ilk kez eksik de olsa Suriye için bir çözüm umudu verdi. Viyana’da meselenin farklı cephelerini temsil eden 17 devlet, Suriye’de 6 ay içerisinde bir geçiş hükümetinin kurulması, 18 ay sonra da seçim yapılması konusunda uzlaştı.

        Anlaşmanın önemli detayları konusunda bir uzlaşının sağlanması ise biraz daha zaman alacak. Zira Rusya ve İran, Beşar Esad’ın geçiş sürecinde koltukta kalması gerektiğini söylemeyi sürdürüyorlar. Rusya’daki Vladimir Putin yönetimi, Paris’i küresel satranç tahtasındaki bir sıçrama kozu olarak kullanmak istiyor. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün, “IŞİD’le etkin bir mücadele isteniyorsa Esad’ın gitmesine yönelik taleplerden vazgeçilmeli” dedi. Lavrov’un bu sözleri, IŞİD’in Esad’cı eksen tarafından son derece kullanışlı bir kötülük aracı olarak görüldüğü gerçeğini gözler önüne seriyor. Hal böyle olunca terör örgütleriyle kirli ittifaklar kurmada uzman Esad rejiminin IŞİD’le taktiksel işbirliği yaptığına dair emareler de artıyor.

        Elbette bu kirli işbirliği işaretlerini, “Esad gitmeden Suriye sorununun çözülmeyeceğini” söyleyenler de gayet iyi görüyor. Tam da bu nedenle ABD ve AB’nin, Rusya’nın Esad’ı mazbut, masum ve meşru gösterme oyununa gelmeleri beklenmiyor. Mesele bununla da sınırlı değil tabii. Batı için Esad’ın kalmasını kabullenmek demek, aynı zamanda Körfez’deki Arap devletlerinin ve Türkiye’nin eşsiz desteğini de kaybetmek anlamına geliyor. Bölgedeki müttefiklerini kaybetmesi halinde Batı, Rusya’nın ve İran’ın gölgesinde kalıp Ortadoğu’da silik bir aktöre dönüşür. Batı, Ortadoğu’da hükmünü yitirirse Avrupa kıtasında da Rusya’ya Ukrayna’dan çok daha büyük tavizler vermek zorunda kalır. Kaldı ki Esad’ın kalmasını kabullenmek de IŞİD’i güçlendirir. Çünkü böyle bir senaryoda Esad karşıtı ılımlı örgütler de kaçınılmaz bir şekilde IŞİD gibi radikalleşir.

        Dolayısıyla kafa karışıklığıyla zaman zaman aksi işaretler verse bile, Batı’nın Suriye meselesinde Türkiye’yle birlikte hareket etmekten başka şansı bulunmuyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin iki gün önce “Suriye’nin kuzey sınırının yüzde 75’ini IŞİD’den temizledik. Kalan 95 km için de Türkiye ile yeni bir operasyon başlatıyoruz” demesi de vaziyetin gerçekçi bir gözle değerlendirildiğini gösteriyor. Kuvvetle muhtemel Batı, IŞİD’le mücadelesini Türkiye’nin desteğiyle yoğunlaştırırken Esad’ın gitmesi konusundaki ısrarından da vazgeçmeyecek.

        Hasılıkelam, Avrupalı liderler “Paris saldırıları her şeyi değiştirdi” dese de kazın ayağı pek öyle değil. Her şeyin değişmesi, tarafların Esad’ın da IŞİD’in de dünya barışı için birer büyük tehdit oldukları noktasında buluştukları gün mümkün olacak. Aksi takdirde Ortadoğu’da herkesi herkesle karşı karşıya getiren bu 3’üncü Dünya Savaşı, sınırları ortadan kaldırmaya ve herkesi yakmaya devam edecek.

        Diğer Yazılar