Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önceki gün Mısır’la ilişkiler hakkında ve devamında sarf ettiği sözleri duyduğumdan beri şoktayım.

        Nedenine geçmeden önce Kılıçdaroğlu ne dedi, evvela onu hatırlayalım.

        Önce gazetedeki bir haberden hareketle, Türkiye’nin Mısır’ın tescilli diktatörü Sisi’yle halkına zulmünü hafifletmesi karşılığında “normalleşme” pazarlığı yaptığını iddia etti. Pazarlık devam ederken sürgündeki Mısır meclisinin İstanbul’da toplanmasını ise sert sözlerle eleştirdi. O milletvekillerini Norveçliler seçmiş gibi de Türkiye’nin bu toplantıyla Mısır’a kötülük yaptığını öne sürdü.

        Son olarak da Türkiye’nin yüzde 52’yle seçilmiş ve Mısır diktatörüne en büyük itirazları yapmış Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı da diktatörlükle suçladı.

        Sözlerinin anlamı gayet açık. Kılıçdaroğlu’na göre Türkiye, darbe rejimiyle hem ulusal çıkarlarını gözeten hem de Mısırlı mazlumlara zulmü hafifletmeyi öngören bir müzakere içinde olmamalı. Mısır’la ilişkileri düzeltmek için de sürgündeki Mısırlılar derhal Türkiye’den kovulmalı.

        Aldığım duyumlara göre Mısır’la pazarlık iddiası külliyen yalan. Lakin böyle bir şey varsa dahi Kılıçdaroğlu’nun kimin argümanlarıyla konuştuğu meselesi fazlasıyla sorunlu. Meselenin daha da sorunlu tarafı ise CHP Lideri’nin dış politika anlayışı. Bu tavır, diplomaside her şeyi ak ve karadan ibaret gördüğü anlamına geliyor. Oysa bugün böyle bir dış politika anlayışı bulunmuyor.

        Türkiye’nin mazlumları savunurken, kendi ulusal çıkarlarını da gözetecek bir dış politika esnekliğiyle hareket etmesi pekâlâ mümkün. Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey de tam olarak bu aslında. Hal böyleyken rasyonel düşünme iddiasındaki bir anamuhalefet liderine de Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin aksini önermek düşse gerek.

        Ne yazık ki CHP Lideri’nin Mısır konusunda söyledikleri konjonktürel olarak da hiç şık durmuyor. Hatırlarsanız geçtiğimiz perşembe günü Rusya’nın, İran ve BAE ile birlikte Türkiye’de Mısır’dakine benzer bir darbe planı içinde olduklarını yazmıştım. Bu iddianın sahibi Körfez’in saygın tarihçilerinden Dr. Abdullah El Nefisi’ydi. Normalde “fazlasıyla uçuk” denilip önemsenmeyecek bir iddia olarak görülebilir. Lakin Nefisi sıradan biri değil. Körfez bölgesini DNA’sına kadar biliyor. Daha da önemlisi, Türkiye’nin güncel siyasi gündemi de Mısır’ın darbe öncesi dönemini andırıyor.

        Evvela vaziyeti özetleyeyim. Türkiye bugünlerde halka halka büyüyen bildirileri, imzacılara açılan soruşturmaları, Cumhurbaşkanı’na hakaret dosyalarını, ünlü şovmenlere yönelik baskıları, DAEŞ tarafından yapıldığı iddia edilen (örgütün tuhaf bir şekilde hiçbirini üstlenmediği) vahşi katliamları ve PKK merkezli hendek şiddetini konuşuyor.

        Mısır’da da darbe öncesi evrede Bassem Yusuf gibi ünlü şovmenler toplumsal lince tabi tutuluyor ve siyasi gerekçelerle gözaltına alınıyordu. “İslamcı” olduğu söylenen terör eylemleri yaşanıyor, Cumhurbaşkanı’na hakaret soruşturmaları artıyordu. Muhalif liderler ve zihni Batı’ya adanmış çoğu Mısırlı liberal de Mursi’yi diktatörlükle suçlayarak yaklaşan darbeye hizmet yarışına girmişlerdi. Mısır’daki darbe tiyatrosunun son perdesiyse bir bildiri kumpasının Tahrir’e taşındığı gün ordunun meydanlara inmesiyle kapanmıştı.

        Türkiye’ye Mısır tipi bir tezgâh kurulduğuna dair emareler bunlarla da sınırlı değil. Hatırlarsanız Rus Lider Viladimir Putin bir ay önce Türkiye’yi ve AK Parti iktidarını “Yeryüzünde hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez!” sözüyle açıkça tehdit etmişti. Maalesef HDP Lideri Selahattin Demirtaş da bu sözlerin ardından soluğu Moskova’da almıştı.

        Şiddet dozu artan güncel gelişmeler, siyasi suçlamalar, Putin’in tehdidi ve son olarak da Nefisi’nin iddiası... Kış biraz fazla soğuk geçiyor. Bahar da epey sıcak olacak diyor uzmanlar. Yanılan uzmanlar olur da baharın tadı kaçmaz umarım.

        Diğer Yazılar