Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen cuma günü Avrupa Birliği ilk kez Ortadoğu kaynaklı bir sorunu, özelde mülteci krizi, genelde ise Suriye sorununu doğal uzantısı Türkiye’yle çözme konusunda uzlaştı. Daha anlaşmayla ilgili müzakereler devam ederken Türkiye terör tehditleriyle sarsılmaya başladı. İlk barbarlık 13 Mart’ta Ankara’da yaşandı. Saldırının arkasında da malumuz PKK’nın TAK’ı vardı.

        AB’nin Ortadoğu merkezli bir sorunda ilk kez Türkiye’yle işbirliği yapma kararına varmasının üzerinden daha 24 saat geçmeden, 19 Mart Cumartesi günü de İstanbul’un can damarlarından İstiklal’i vuruldu. Bu kez sahne alan terör enstrümanıysa DAEŞ oldu.

        AB ile Türkiye arasında yapılan tarihi anlaşmaya karşı çıkanlar, Suriye’deki terör rejimine ve örgütlere destek verenlerdi. Bu kesimler günlerce tüm imkânlarını seferber edip bu tarihi anlaşmaya itiraz ettiler. Bugüne kadar yüz binlerce Suriyeliyi katledip milyonlarcasını yurdundan süren Esad terörüne tek bir laf etmemiş olanlar, Avrupa Birliği’ni iki açıdan suçladılar. İlki, mültecilere Ege yolunun artık kapanacak olması üzerineydi. Yapılan anlaşmanın Suriyelilerin Ege’de boğulmasını engelleme maksadı taşıdığını görmezden gelerek Avrupa Birliği’ni ahlaksızlıkla suçladılar. İkinci itiraz ise anlaşmanın Türkiye’yle yapılmış olmasıydı. Ve tabii ki bu itirazı dile getirenler de Suriye’deki Esad merkezli cepheye gönüllü yazılmış Türkiye’deki malum karmaşık eksenden başkası değildi.

        Türkiye’nin böylesine büyük bir bölgesel sorunu çözmek için Avrupa Birliği gibi bir ortakla tarihi bir uzlaşmaya varması tuhaf bir şekilde bu kitleyi fazlasıyla rahatsız etti. Gönüllü olarak geliştirdikleri Erdoğan karşıtı saplantı gözlerine öyle bir perde çekmişti ki Türkiye’deki 70 milyon insanın çıkarını, istiklalini ve istikbalini olumlu şekilde etkileyecek bir anlaşmaya dahi karşı çıkacak hale düştüler.

        Bu iki saplantılı merkezin itirazları devam edip anlaşmanın üzerinden 4, İstanbul’daki saldırının üzerinden daha 3 gün geçmişken de Brüksel vuruldu. Türkiye’den sonra Avrupa da ikinci kez kalbinde patlayan intihar saldırılarıyla sarsıldı. Brüksel’de çadır kurarak Türkiye-AB anlaşmasını protesto eden PKK iken, havaalanı ve metro istasyonunda bombaları patlatan DAEŞ terör örgütüydü. Tarzları farklı olsa da eylemlerindeki hedef de mana da aynıydı. İkisi de Avrupa Birliği’nin Suriye meselesinde Türkiye’yle el ele vermesine karşı çıktıkları için Brüksel’de buluşmuş oldular.

        Geçen yıl 13 Kasım’da Paris’te büyük bir katliama imza atıldığında da hedef Türkiye-AB arasında Suriye meselesinde uzlaşı ihtimalini bitirmekten başka bir şey değildi. DAEŞ’in 13 Kasım’da kalbinden vurduğu Fransa, bu katliamın yapıldığı güne kadar Suriye konusunda Türkiye’ye en yakın duran ülkeydi. DAEŞ maskesiyle Paris’i kan gölüne çevirenler, Ankara’yı AB içinde Suriye meselesinde kendisine en yakın duran başkentten ayırmaya çalıştılar. Terörle Fransa’yı Suriye politikasında değişikliğe gitmeye zorladılar. Nitekim saldırıların ardından Fransa, Esad’ın gitmesi konusunda eski ısrarından vazgeçip Esad terörünün bir ürünü olan DAEŞ’e odaklı bir stratejiye saplandı. Benzeri bir saldırıyla yeniden vurulma korkusuyla da Türkiye-AB arasındaki anlaşmaya muhalefet eder hale getirildi Fransa yönetimi.

        Hasılıkelam Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyenler, Türkiye gibi Avrupa Birliği’ni de terörle korkutup mümkünse bölerek, değilse terörle yıldırarak oyun dışına itmeye çalışıyor. Gelgelelim AB’nin ve Türkiye’nin Ortadoğu’da bir oldubittiye boyun eğmeleri de rasyonel bir dayatma gibi görünmüyor. Oldubittiye razı olup işbirliğinden vazgeçmek, her iki aktör için de çok daha büyük bir fatura ödeme riskini göze alıp bölgede silik birer aktöre dönüşmeyi kabullenmek anlamına geliyor. Nitekim bugün de iki aktör, başkalarının Ortadoğu’da yaptıkları hatalara bigâne kalmış olmanın bedelini ödüyor.

        Diğer Yazılar