Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiltere, Avrupa Birliği’nden boşanmak için nihayet Brüksel’e resmen başvurdu. Tarihi başvurudan 4 gün önce de Türkiye ile İngiltere arasında yeni bir evliliğin girizgâhı olarak özetlenebilecek bir buluşmalar serisi yaşandı.

        Cumhurbaşkanlığı’nın aktif katılımıyla Antalya’da düzenlenen Türkiye-İngiltere Tatlı- dil Forumu’na davet edilen sınırlı sayıdaki gazetecilerin arasında ben de vardım. Toplantılarda Chatham House kuralları geçerli olduğundan not aldığım mesajları özneleriyle birlikte paylaşamayacağım. Ancak açılışta Başbakan Binali Yıldırım ile İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson’un, kapanışta da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve York Dükü Prens Andrew’un birer konuşma yapmış olmaları bile foruma iki tarafın biçtiği değeri göstermesi bakımından manidardı.

        Forumun resmi başlıkları 15 Temmuz ve Brexit olsa da çerçeve siber güvenliği bile kapsayacak şekilde geniş tutulmuştu. Bu kısa girizgâhtan sonra şimdi can alıcı mesajlar ve izlenimler faslına geçebiliriz.

        Şunu baştan söylemiş olayım; Avrupa Birliği ve ABD medyasının yaydığı algının aksine, İngiltere Brexit’ten dolayı pişman değil. Londra bunu Büyük Britanya’yı yeniden dünya sahnesine çıkaracak, zamanlaması bakımından muhteşem bir fırsat olarak görüyor. Lakin 27 ülkeyle tek tek yürütülecek netameli bir ayrılık sürecine girildiği de gizlenmiyor. Zaten tam da bunun için ayrılığın verdiği özgürlük coşkusu şimdilik gözlerden uzak yaşanıyor. Aslıda bu sürecin Avrupa’dan ayrılık olarak okunması bile istenmiyor. İngilizler bir çöküş sürecine girdiğini gördükleri AB’deki üye ülkelerle bire bir yürütecekleri müzakerelerde masadan üstünlükleri tescillenmiş taraf olarak ayrılacaklarına inanıyorlar. Öte yandan dünyanın geri kalanıyla ilişkiler bağlamında da bu süreç AB gibi işe yaramaz bir ayak bağından kurtulmakla eşdeğer görülüyor.

        Brexit hem Türk hem de İngiliz yetkililer tarafından ikili ilişkilerin yeniden çok daha güçlü bir şekilde formüle edilebileceği bir fırsat kapısı olarak ele alınıyor. İki ülkenin Mezopotamya’dan Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada birbirlerini tamamlayıcı zenginliklere sahip oldukları noktasında bir stratejik vizyon birliği olduğu görülüyor.

        Yeni ilişki formatının da bu kabul üzerinden şekilleneceği anlaşılıyor. Dahası da var. Türkiye önümüzdeki dönemde özellikle eğitim alanında İngiltere’nin parlak tecrü- besinden faydalanmak istiyor. Buna karşılık İngiltere de Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki geleceğinin parlak olduğuna inanıyor ve bilhassa ticari başlıklarda çok daha güçlü bir işbirliğinin mümkün olduğuna inanıyor.

        Tatlıdil Forumu devam ederken İngiltere Avam Kamarası’ndaki partilerden bazı milletvekilleri tarafından 15 Temmuz konusunda Türkiye’yi rahatsız eden bir rapor yayınlandı. Haliyle bu rapor da forumdaki panellerde konuşuldu. Yeni düzene ayak uydurmakta zorlanan bazı kişiler doğrudan raporu kınamasalar da İngiliz devlet aklının bu raporu şaibeli bulduğu net olarak görüldü. İngiltere’deki devlet aklı Türkiye’nin 15 Temmuz konusundaki kaygılarını anlamakla kalmıyor... Londra yaşanan travmanın ve tanık olunan ihanetin dünyaya anlatılması konusunda elini taşın altına koymaya hazır olduğu mesajını veriyor.

        Avrupa Birliği’nin referandum sürecinde “Hayır”a oynayan bir tutum takınıp ifade özgürlüğünü hiçe sayması, İngiltere penceresinden ayıplanacak bir tavır olarak görülüyor. Bunun en somut tezahürü olarak da Türk yetkililere, “Bizde de vatandaşlarınız, seçmenleriniz var, lütfen buyurun gelin, referandumu bizde de anlatın. Böylece bize de Avrupa’ya bir dostun nasıl ağırlandığını gösterme fırsatı tanımış olun” mealinde aktarılabilecek mesajlar, davetiyeler veriliyor. Netice-i kelam: Avrupa Birliği, Türkiye’yle ilişkileri gerip faşizmin değirmenine su taşırken, Brexit’le ayrılık sürecine giren “İngiliz aklı”, Ankara’yla dostluğun düşmanlıktan çok daha akıllıca olduğunu görmekte zorlanmıyor.

        Diğer Yazılar