Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR nevi küresel türbülanslar, hüsranlar çağındayız. Birbirinden esinlenen, yer yer de birbirini adeta besleyen küresel ölçekli sosyal, siyasal dalgalanmalar yaklaşık 10 yıldır dünyayı sarsıp duruyor.

        Arap Baharı’nı bu küresel dalgaların ilk önemli örneği sayabiliriz. Dikta rejimlerinin adaletten yoksun, çürümüş sistemine isyan eden Arap toplumları 7 yıl önce ciddi bir değişim talebiyle ayaklandılar. Arap halkları eşine nadir tanık olunan bu çıkışlarıyla Batı’da da şaşırtıcı bir şekilde “Occupy Wall Street” gibi ekonomik sistemin adaletsizliğini hedef alan global çaptaki eylemlere ilham kaynağı oldular.

        Libya ve Tunus’taki rejimler direnemediler bu isyan dalgasına. Mısır’daki askeri rejim akıntıya karşı kürek çekmek yerine halkı dolandırma yoluna gitti; önce değişime razı olmuş gibi göründü sonra da demokrasiyle soslanmış kanlı bir askeri darbeyle iktidar koltuğuna geri döndü. Arap monarşilerse çalışan kesimin maaşlarına yaptıkları büyük zamlarla adalet talebini en iyi bildikleri metotla, yani yolsuzlukla etkisiz kıldılar.

        En kötü etkilenen ülke Suriye oldu. Sürecin kendi sahalarına yayılmaya devam etmesi ihtimalini gören ve bunu bekaları için riskli gören küresel güçler ve Arap monarşileri, Suriye’de danışıklı dövüş yoluna gittiler. Hem rejimi hem de halkı iç savaşa teşvik ederek Suriye’yi dolmak bilmez bir ölüm çukuruna çevirdiler. Bununla da yetinmediler ve şeytani bir zekâyla kendi muhaliflerini bile Suriye’ye yerleştirdikleri sözde cihatçı DEAŞ mıknatısı marifetiyle bu çukura yönlendirdiler.

        Irak Kürt Bölgesi ve Katalonya’daki bağımsızlık referandumlarını da Arap Baharı’yla başlayan ve hüsranla sonuçlanan küresel patlamaların devamı sayabiliriz. Filmi daha geriye sarıp 2014’te İskoçya’da yapılan referandumu da bu dalgaya ekleyebiliriz. Katalanlar ve Iraklı Kürtler gibi İskoçlar da dünya sahnesine bağımsız bir ulus devlet olarak çıkmak istediler. Ancak günün sonunda İskoçlar, Avrupa Birliği’nden ayrılma gibi istenmeyen ekonomik sonuçları olacağı korkusuyla yüzde 45’e karşı 55 gibi çok yüksek sayılamayacak bir farkla bağımsızlıktan vazgeçtiler. İngiltere’nin referandumdan iki yıl sonra AB’den ayrılma kararı alacağını bilseler, İskoçların kararı da Katalanlarınkinden farklı olmayacaktı muhtemelen.

        Katalonya’daysa İspanya’nın içine düştüğü ekonomik krizi fırsat bilen milliyetçiler, Madrid’den ayrılmaları halinde daha kazançlı çıkacakları iddiasıyla bağımsızlık yoluna saptılar. Gerektiğinde ne kadar zalim olabileceğini zamanında Amerika’da yaptığı yerli katliamlarıyla ispatlamış olan İspanya’nın tehditlerine rağmen sandığa giden Katalanlar ezici bir çoğunlukla “bağımsızlık” yönünde bir irade beyanında bulundular.

        Önceki gün istifa eden Irak Kürt Bölgesi Başkanı Mesud Barzani’nin kararı da en az Katalanlarınki kadar ekonomik ve duygusal bir hesaptan ibaretti aslında. İki yıl önce DEAŞ’ın saldırı ihtimali karşısında korkan Irak askeri Kerkük’ten kaçmış, boşluğu doldurmak da Peşmerge’ye düşmüştü. Barzani’nin hayalindeki bağımsız devlet ancak Kerkük’ten gelecek petrol geliri olursa yaşam şansı bulabilirdi. Irak’ın yakında Kerkük’ü Erbil’den geri isteyeceğinden emin olduğu için de erken davranıp işi oldubittiye getirmek istedi, ama olmadı. Barzani’nin hamlesi küresel, bölgesel aktörlerin yanı sıra Kürt bölgesindeki Tahran yanlısı muhalefetin tarihte eşine nadir rastlanan işbirliği sayesinde kolaylıkla boşa çıkarıldı.

        Netice itibarıyla Arap Baharı ve Occupy Wall Street eylemlerinin ardından üç önemli bölgeden yükselen bağımsızlık dalgası da amacına ulaşamadı. Son 7 yılda bir hayalin peşinden koşanların tamamı dünkünden daha karanlık bir sabaha uyandı. Ancak birbirini besleyen bu dalgaların temelinde yatan genel ruh halini anlamaya çalışmadan, talepleri şiddet ve düzenbazlıkla bastırmayı çözüm üretmek olarak görenlerin yarınlarının parlak olacağını da sanmıyorum açıkçası.

        Diğer Yazılar