Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, aylardır kalem bukalemunlarının hedefinde. Bukalemun dememin de bir sebebi var şüphesiz. Zira hangi ülkenin gazetesine bakarsam bu kalem bukalemunları tarafından hazırlanmış farklı Erdoğan portreleri görüyorum.

        Mesela Avrupa basınında anlatılan Erdoğan, tam bir demokrasi düşmanı... İçkiyi yasaklayan bir aşırı dinci... Hıristiyanofobik bir laiklik düşmanı... Avrupa’nın tüm değerlerine savaş açmış bir Neo-Osmanlıcı... Avrupa’yı yok edecek saldırıyı başlatmak için uygun zamanı kolluyor.

        Arap basınındaki bukalemunların anlattıkları Erdoğan portresinin Avrupa’dakiyle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Arap gazetelerindeki Erdoğan’ın öne çıkan özelliği, iyi bir mümin olmaması. Araplara anlatılan Erdoğan cuma namazlarını kılmıyor. İsrail karşıtı çıkışlarının da tek bir amacı var. O, Müslümanların İsrail karşıtı duygularını istismar eden bir popülist aslında. Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!” demesi mi? O olay zaten baştan sona tiyatro.

        Arap medyasından İsrail medyasına geçtiğinizde bir kez daha şoke oluyorsunuz. Çünkü bu kez önceki iki örneğe de benzemeyen bir Erdoğan’la tanışıyoruz. İsrail’de anlatılan Erdoğan, gerçek bir Hitler hayranı. O Yahudi düşmanı bir İslamcı. Lise yıllarında her daim elinde Hitler’in “Kavgam” kitabıyla dolaşıyor. Hitler gibi olmak onun hayalinde var. Zaten en yakın müttefiki de İsrail’i yok etmek isteyen İran.

        Henüz inceleme fırsatı bulamadım; ama eminim ki bukalemunlar Erdoğan’ı İranlılara da Şii düşmanı diye tanıtıyorlardır. Afrika ülkelerindeki Erdoğan’sa terör ihraç eden bir liderdir herhalde. Nitekim “Türkiye, Nijerya’ya silah sokuyor” tapeleriyle bunun zeminini hazırladılar.

        Anlayacağınız, Erdoğan tuhaf bir stratejiyle karşı karşıya. Kendisini hedef alanlar, coğrafyaya göre bir Erdoğan algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Böylece yurtdışındaki yatırımcıya, “Sen sen ol her an raydan çıkabilecek bu ülkeye yaklaşma” mesajı verme gayesindeler. Türkiye’den ihracat yapacak işadamına “Paranı yakma!”, tatil planı yapan turisteyse “Amman uzak dur! Canını yerde mi buldun” mesajları gönderiyorlar.

        Verilen mesajın satır aralarından da anlaşıldığı üzere, hedef sadece Erdoğan değil. Belli ki birileri bu kalem bukalemunlarının zekâ fışkıran kulaklarına, “Erdoğan’ı yıkmak istiyorsanız önce Türkiye’nin ekonomisini bozmanız gerekiyor” diye fısıldamış. Ve onlar da buna inanmışlar.

        Bu stratejinin birer neferine dönüşen bu kalem bukalemunları bana neyi hatırlatıyor biliyor musunuz? Amok koşucularını. Amok, Malezya’da görülen bir hastalık. Avusturyalı yazar Stefan Zweig kitabında Amok koşucularını şöyle tanımlıyor: “Sarhoşluktan öte bir durum bu... İnsanın öfkeden gözünün dönmesi.... İklimle bağlantılı bir durum. Amok şöyle oluyor: Önce donuk bir biçimde oracıkta oturuyor... Sonra ansızın ayağa fırlıyor ve dosdoğru koşuyor. Yoluna ne çıkarsa, hançerini saplıyor... Ağzı köpürüyor, kudurmuş gibi oluyor... Ama nereye gittiğini bilmeden korkunç koşusunu sürdürüyor... Köydeki insanlar Amok koşucusunu hiçbir gücün durdurmayacağını bilirler... O gelirken uyarmak için ‘Amok! Amok!’ diye haykırırlar... Ve herkes kaçışır... Ama o bunları duymadan koşar, önüne çıkanı devirir, sonunda ağzından köpükler çıkararak yer yığılır ya da kuduz köpek gibi vurulur...”

        İşte dünya basınında çıkan bu Türkiye menşeli yazıları okudukça ben de kendimi Malezyalı köylüler gibi hissediyorum. Zweig’in bahsettiği o Malezyalı köylüler gibi “Amok! Amok!” diye haykırmak geliyor içimden.

        Diğer Yazılar