Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “TARİHİN verebileceği en cazip ders, cazibesine kapılmamaktır” diyordu Adam Gopnik geçtiğimiz günlerde New Yorker’da yayınlanan yazısında. Gopnik’in tarihin tekerrür edişini irdelerken yaptığı bu tespit düşündürücü. Bense bu söze, Ezidi halkının son yaşadıkları ekseninde ancak bir ilavede bulunabilirim. Tarih bazen, yeni felaketlerle bile olsa tekerrür ederken geçmişin mağrurlarına bir af veya özür kapısını da aralayabiliyor.

        Böyle düşünmemin nedeniyse, Batman’a sığınan Ezidilerin durumunu incelerken gördüğüm ve dinlediklerim. Batman, Ezidilerin Türkiye’deki en büyük sığınağına dönüşmüş durumda.

        Son aylarda şehre ve köylerine sığınan Ezidilerin sayısı 5000’in üzerinde. Kısa süre içinde 15-20 bin Ezidi’nin daha gelmesi bekleniyor. Ezidilerin huzuru Batman’da aramasının, kökü derine uzanan sebepleri bulunuyor.

        20 yıl öncesine kadar Ezidiler, Batman’ın sosyal ve iktisadi hayatında önemli yer edinmiş azınlıktı.

        Ezidileri bu topraklardan tümüyle koparan olayların başlangıcıysa 1990’lara dayanıyor. Ezidilerin maruz kaldığı utanç verici ayrımcılığı Ezidi işadamı Halil Tagay’ın hikâyesiyle anlatayım. Tagay, 1990’lı yıllarda Beşiri İlçesi’nin Uğurca Köyü yakınında kentin neredeyse ilk denilebilecek fabrikalarını kuruyor. Et-süt ve un ürünleri üretip satmaya başlıyor.

        Çoğu Müslüman yaklaşık 500 işçi bu fabrikalarda istihdam ediliyor. Fabrikalar kısa süre içinde büyük başarı elde ediyor. Uğurca marka gıda ürünleri kısa sürede tüm bölgeye yayılıyor.

        Gelgelelim Ezidilerin şeytana taptığına, ürettikleri gıdaları yemenin haram olduğuna dair yalan fetvalar bir anda her şeyi tersine çeviriyor.

        Nüfus cüzdanlarındaki din hanelerine “Ezidi” yazmayı yasaklayan baskıcı devlet zihniyetine, bir de Ezidi düşmanlığı ekleniyor. Uğurca marka ürünler bölge geneline yayılan bir boykotla karşı karşıya kalıyor.

        Dönemin TPAO Bölge Müdürü, Tagay’ı çağırıp “İşçiler sizin ürünleri haram diye yemiyor. Kusura bakmayın ama ihaleyi iptal etmek zorundayız” diyor.

        Tagay ise müdüre, tarihe bir insanlık ayıbının nişanesi olarak geçecek şu soruyu soruyor: “Evet ben Ezidi’yim. Pekiyi, benim buğday aldığım toprak, süt aldığım koyun ve inekler de mi Ezidi? Bana bunun cevabını verebilir misiniz?”

        Bu görüşmeden kısa süre sonra da Uğurca Fabrikaları, Ezidi boykotu neticesinde iflas ediyor. 1993’te de bir Ezidi muhtar, radikal dinciler tarafından öldürülüyor.

        Ezidiler baskılara dayanamayıp bugün Şengal’den kaçan akrabaları gibi Batman’dan kaçarak Avrupa’ya iltica ediyorlar.

        1996 yılına kadar 6000 civarında olan Batman’daki Ezidi nüfusu bir anda 150’ye düşüyor.

        Neyse ki şimdilerde değişmiş bir Batman karşılıyor Şengal’den kaçan Ezidileri. Batmanlılar adeta eski bir hatayı telafi ediyorlar. Ezidilere hem gönüllerini hem de sofralarını açıyorlar. Kentin birçok noktasında çadırlar kurulmuş, eski Batmanlı Ezidilerin Şengal’den gelen akrabaları için yardımlar toplanıyor.

        Gelen Ezidilerin Garzan Çayı kıyısında, eski Uğurca Fabrikaları’nın yakınındaki köylere yerleştiriliyor olmaları da tesadüf değil. Bu köyler, Avrupa’ya iltica eden Ezidilerin boş bıraktıkları köyler. Garzan Çayı kıyıları, Ezidilerin ata yurdu olarak biliniyor. Şengal gibi...

        Avrupa’ya yerleşmiş Ezidiler, geride bıraktıkları arazilerini Şengal’den kaçan akrabalarına bağışlıyorlar.

        Batman’a kadar gelip kaçan akrabalarına şu tavsiyede bulunuyorlar: “Biz atalarımızın topraklarını terk etmek zorunda kaldık. Tapulu köylerimiz, arazilerimiz, dünyanın en lezzetli fıstıklarını yetiştirdiğimiz bahçelerimizi alın! Alın hepsi size armağanımız olsun. Yeter ki siz burada kalın. Üstelik artık Batman da eski Batman değil. Geldiğimizde bizi çok şaşırtan hoşgörülü yeni bir Türkiye var artık. Eskiden böyle bir Türkiye olsa biz de Avrupa’ya gitmezdik.”

        Diğer Yazılar