Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “YENİ bir Türkiye doğuyor” dediğimizde gülüp geçiyorlardı. Ama bakın buna gülüp geçenler daha şimdiden ne diyeceklerini bilemez hale düştüler. Aradan 1 ay bile geçmeden Türkiye bambaşka bir iklime girmeye başladı. Yeni süreçte en çok merak edilen, Sayın Davutoğlu’nun nasıl bir Başbakan profili çizeceğiydi. O profil yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Çözüm süreci, yeni Anayasa ve “paralel yapı”yla mücadele Davutoğlu’nun masasındaki en meşakkatli dosyalar. Enerjisinin büyük bölümünü Türkiye’nin önündeki iç ve dış tehditlerin bertaraf edilmesine yönelik çalışmalara ayırıyor. Hepsinden önemlisi, Davutoğlu Türkiye’ye hiçbir faydası olmayacak kısır siyasi polemiklerden uzak duruyor. Siyasete getirdiği bu yeni soluğun, kutuplaşmadan beslenmeye alışmış muhalefetiyse bir hayli zor duruma düşürdüğü anlaşılıyor. Zira Davutoğlu kutuplaştırıcı dilden uzak dururken, bu siyaset tarzında ısrar edenlere de altından kalkılması zor cevaplar vermekten geri durmuyor. Kılıçdaroğlu’na kısa süre önce verdiği yanıtı hatırlayın. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan artık Cumhurbaşkanı, o benim muhatabım değildir, benim muhatabım Başbakan Ahmet Davutoğlu’dur” dediğinde aldığı cevabın altında kalmıştı. Davutoğlu, “Hepimizin devlet temsili anlamında muhatabı Cumhurbaşkanı’dır. O muhatabı kendince yok saymaya çalışmak Türk devlet ahlakına, geleneğine, demokrasi kültürüne uymaz” diyerek Kılıçdaroğlu’nu büyük bir açmaza sokmuştu. Nitekim Kılıçdaroğlu “Muhatabım” dediği Davutoğlu’nun ortaya koyduğu bu net formülasyon karşısında verecek bir cevap bulamamış, tam bir boşluğa düşmüştü.

        KUTUPLAŞMAYI BİTİREBİLİR

        Muhalefetin Davutoğlu karşısında boşluğa düşmesinin bu gidişle bir kadere dönüşmesi de muhtemel. Zira Profesör Davutoğlu, akademisyen kimliğinin kendisine sağladığı avantajla yaklaşıyor siyasi meselelere. Retoriği sağlam cümlelerle konuşuyor. Söylediği her cümle, komik duruma düşmemek için karşılık verilmeden önce üzerinde muhakkak iyice düşünülmesi gereken göndermeler içeriyor. Aynı şekilde eylemleri de söylemleriyle örtüşüp manada zenginleşiyor. Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz? Öyle düşünüyorsanız, buyurun Konya, İstanbul ve Söğüt ziyaretlerinin gerekçelerini anlattığı açıklamaya bakın derim. Konya ziyaretini Hazreti Mevlânâ’nın, Sultan Alaeddin Keykubat’ın huzuruna varmak, Selçuklu’yla kucaklaşmak olarak tanımlıyor. Söğüt ziyaretiniyse Osmanlı’nın köklerine bir yolculuk olarak izah edip “Söğüt’teyiz Hoca Ahmed Yesevi’nin manevi huzurunda, Ertuğrul Gazi’nin mübarek mekânının huzurunda ondan destur almaya geldim”’ diyor. Sıra İstanbul ziyaretini açıklamaya gelince de şunu söylüyor: “O mübarek şehre giderek, Ebu Eyyüb El Ensari’nin huzuruna çıktım, ondan destur aldım. Ahmed-i Evvel’i misafir eden Ebu Eyyüb El Ensari’den destur aldım.” Bu sözleriyle hepimizi her gün üzerinde yürüdüğümüz derin bir tarihi, medeni hakikati görmeye, uyanmaya ve ona layık olacak şekilde çalışmaya davet ediyor adeta. Bulunduğu makamın ağırlığının ve derinliğinin fazlasıyla farkında olan bir Başbakan’la başladı yeni Türkiye yolculuğu. Göreve başladığı gün Mardin’deki köylünün elektrik sıkıntısını çözerek sahip olduğu hassasiyet eşiğini hepimize göstermişti aslında. Bu ilk işaretti. Davutoğlu, kutuplaştırmadan uzak restorasyon odaklı bir siyaset tarzıyla yeni Türkiye’nin Başbakan profilini çizmeye devam ediyor. Göreceksiniz; Davutoğlu’nun hoyratlıktan ırak ve mana yüklü siyaset tarzı yakında CHP’yi bu değişime ayak uydurmaya zorlayacak. CHP, Davutoğlu’nun söylemleri karşısında durmadan boşluğa düşüp ağırlığını iyice kaybetmiş bir partiye dönüşmek istemiyorsa yeni Türkiye’nin siyaset dilini konuşmaya başlayacak. CHP yaralayıcı dilinden vazgeçtiği gün de Türkiye bu kutuplaştırıcı iklimden çıkmış olacak. Ve bana sorarsanız çıkmaya başladı bile...

        Diğer Yazılar