Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TERÖRE destek verenin terörizm düşmanı olarak sunulduğu, mağdurun ise teröre destek olmakla suçlanabildiği tuhaf bir dönemden geçiyoruz. Tam bir akıl tutulması yaşıyoruz. Bu akıl tutulması sayesinde işgaller, darbeler, sömürü çarkları ve onun ürünü olan diktatörlükleriyle teröre zemin hazırlayanlar, çekirdek koalisyonlar kurup sorunu askeri yollardan çözebileceklerini iddia edebiliyorlar.

        Anlatılan bu kahramanlık hikâyesine gülmemek içinse bölgenin vaziyetinden ve tarihinden iyice bihaber olmak gerekiyor.

        Neyi kastettiğimi anlatmak için filmi biraz geriye sarıp şöyle sorayım: “ABD Körfez Savaşı’ndan sonra askerlerini Suudi Arabistan’da tutmaya devam etmeseydi 11 Eylül 2001’deki terör saldırıları olur muydu?”

        El Kaide Lideri Usame bin Ladin’in de itiraf ettiği üzere böyle bir hata yapılmasa 11 Eylül de olmayacaktı. ABD o hatayı yapmasa El Kaide denen örgüt tüm dünyanın güvenlik dengesini altüst edecek güce gelemeyecekti.

        11 Eylül’deki vahşi eylemler, ABD’nin Irak ve Afganistan’ı işgal ederek daha vahim hatalar yapmasına yol açtı.

        Hataların zaman içinde kabullenilmesi de pek bir şeye yaramadı. Amerikan askerleri Irak’tan çekilirken, ülke Maliki gibi İran’ın emrinde olan Şii mezhepçisi bir diktatöre bırakıldı.

        Türkiye, Maliki’nin Irak’ı felakete sürükleyeceğini anlatmak için az dil dökmedi. Ancak Türkiye’nin haklılığının anlaşılması için Maliki tarafından küstürülen Sünni aşiretlerin IŞİD’i destekleyip Musul’u ele geçirmeleri gerekti. Arkasından da hem Suriye hem de Irak’ta geniş bir alanı ele geçirip bölgedeki tüm sivillere zulmeden IŞİD’den bahsedilmeye başlandı.

        Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu birçok kez yaklaşan bu fırtınayı haber vermişti. Suriye’de ılımlı muhaliflerin desteklenip Esad’ın gönderilmemesi halinde radikal militanların bölgede tehlikeli bir hal alacağını birçok vesileyle anlatmıştı.

        Ne yazık ki Washington, Davutoğlu’nun sesine kulak vermediği için IŞİD tehlikesini de ancak bir Amerikalı gazetecinin başının vahşice kesilmesinin ardından fark edebildi.

        Yine de maksat terörle mücadeleyse atılan adımları olumlu karşılamak gerekiyor. Ancak ABD’nin de kurduğu çekirdek koalisyonda kimlere yer verdiğini sorgulaması faydalı olacak bir tavsiye gibi görünüyor.

        Kurulan çekirdek koalisyonda yer alan Arap liderler herkesin malumu. Amerika, IŞİD’le mücadele için Körfez’deki bu şeyh ve kralların imzasını aldı diye Arap halklarının da desteğini aldığını sanıyorsa yanılıyor. Birçoğunun ülkesinde doğru dürüst seçim bile yapılamıyor. Yolsuzluk desen o da almış başını gidiyor. Hal böyleyken bu liderlerin arkasında herhangi bir halk desteğinin olduğunu düşünmek tam bir gaflet olur. IŞİD’in, finans ve militan desteğinin önemli bölümünü Körfez ülkeleri halklarından topluyor olması manzaradaki çelişkiyi de yeterince net şekilde ortaya koyuyor aslında.

        Arap haklarının bir bölümü bu terör örgütüne sempatiyle bakıyor. Bu sempatinin temelinde de koca bir coğrafyayı benzin istasyonundan, insanlarınıysa emir ve kralların kullarından ibaret gören Amerikan destekli zihniyete duyulan öfke yatıyor.

        Anlayacağınız ABD Başkanı Obama, IŞİD’i gerçekten bitirmek istiyorsa yapacağı şey belli. Önce yanına aldığı adamların, halklarını arkalarına alıp alamadıklarına bakacak. Arkalarında böyle bir desteğin olduğunu göremiyor mu? O halde darbecileri, kralları, emirleri bırakıp bölgede demokrasinin yayılmasına destek veren, meşruiyeti olan liderlerin yanında duracak, onlardan destek isteyecek. Aksi takdirde nasıl El Kaide’den sonra IŞİD’i konuşmaya başladıysak, yarın IŞİD bittiğinde de başka bir belayı konuşuyor olacağız.

        Diğer Yazılar