Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar; Türkiye’nin, yanı başında İslam Devleti Örgütü’ne (İDÖ) karşı yapılacak askeri müdahalenin dışında kalmak niyetinde olmadığını gösteriyor.

        New York’ta Amerikalılarla yapılan görüşmelerin de bu noktada etkili olduğu kanaatindeyim. Türkiye’nin Suriye meselesinde askeri seçeneklere başvurulmasından yana olmasının yeni bir tavır olmadığını da unutmamak gerekiyor. Ankara geçen sene de ABD’yi Suriye’ye askeri müdahaleye razı etmeye çalışmış ama Obama yönetimi son dakikada çark ederek hüsrana yol açmıştı. Muhtemelen Obama o gün kararlı bir duruş sergileyebilse Suriye ve Irak’ta böyle bir belayla karşı karşıya kalmayacaktık.

        Her neyse bu hatayı bir kenara bırakıp bugüne gelelim. Bugün merak edilen şey; Türkiye’nin, çoğu GCC üyesi (Körfez Birliği) ülkelerin ABD önderliğinde İDÖ’ye başlattığı bu müdahaleye nasıl bir katkı sağlayacağı.

        Amerikalılar Ankara’ya farklı meselelerde kırgınlıklarını gizlememekle birlikte, bir aydır katıldıkları her toplantıda İDÖ’yle mücadele noktasında Türkiye’nin desteğine neredeyse hayati denebilecek bir önem biçiyorlar. Desteğe biçilen önemin derecesine bakılırsa talep edilecek şey oldukça ağır. Konuşulanlar bu desteğin karadan müdahale ve ılımlı muhaliflerin askeri eğitimini kapsayacağına işaret ediyor.

        Böyle bir senaryoya “Evet” denirse Türkiye başka bir ülke toprağına girecek. Muhtemelen artık varlığı bile meçhul Şam yönetimi tarafından da işgalcilikle suçlanacak.

        Amerikan Başkanı’nın İDÖ’yle savaş kararı alırken vatandaşlarına verdiği “Amerikan botu bu savaşta karaya basmayacak” cümlesinin sırrı da çözülmüş olacak.

        Suriye’ye veya Irak’a bu şartlarda yapılacak bir müdahalede karada görev alacak birliklerin sıcak çatışmaya girmemeleri de imkânsız gibi görünüyor.

        Doğrusu hal böyleyken CHP’nin tezkereye muhalefet etmesine şaşırmamak gerekiyor. Hiçbir ülkede anamuhalefet partisi, açık bir saldırı olmadığı müddetçe ordusunun savaşlara sokulmasına açık destek vermez. Halkın büyük bölümü de çoğu zaman muhalefetle aynı pozisyonda durur. Çünkü savaş demek belirsizlik demektir.

        Gelgelelim bu tavır, askeri müdahale kararının yanlış olduğu anlamına gelemeyeceği gibi doğru olduğu anlamına da gelmez. Yanlışı da doğruyu da zaman gösterir. Hükümet ise en riskli işi yapar, karar verir.

        Ülkenin milli güvenliği askeri müdahaleyi gerektiriyorsa bundan çekinilemez. Zira barış her zaman barış anlamına gelmez. Bazen gerçek barış ve istikrar için acı olana katlanmak, askeri güce başvurmak gerekir. Muhalefetin veya toplumun nihai tutumuysa bu karar alınıp uygulandıktan sonra ortaya çıkar.

        İşler hedeflendiği şekilde sonuçlanırsa alınan karar herkesin gözünde dünyanın en iyi kararıdır. Muhalefet edenler “Ben söylemiştim zaten, bak şahane bir iş oldu” diyerek başarıdan kendisine pay çıkarmaya çalışır. Müdahaleden sonra yaşanan en ufak hüsransa eleştiri tufanını tetikler. Önceden destek verenler dahi kararı alan hükümete demediğini bırakmaz.

        Hükümet bugün İDÖ’ye müdahale koalisyonuna katılmasa da sonuç değişmeyecek. İslam Devleti’yle mücadele eden koalisyon başarılı olursa bugün “Girmeyelim, Suriye’de ne işimiz var?” diye soranlar yarın “Biz neden girmedik?” diyerek hesap sormaya kalkacak. Hasılıkelam muhalefetin bugün ne dediğinin önemli olmadığı bir noktadayız. Yük, kimin ne dediğine bakmadan, sadece Türkiye’nin ulusal çıkarlarına odaklanarak bir karar almak zorunda olan hükümetin sırtında. Şundan hiç şüpheniz olmasın; başarı herkesin, başarısızlıksa sadece hükümetin olacak.

        Diğer Yazılar