Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Monica Molina hemen her yaz Türkiye’ye ayak basma geleneğini bozmadı ve bu hafta Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda konser verdi. Her şarkısını sular seller gibi bilmiyor kimse ama dinleyiciyle başka bir iletişimi var. Sadece bir-iki Türkçe kelam ezberleyip sahneye çıkarak yakalanamayacak bir sıcaklık... Belki de bu yüzden o da Türkiye’de en az ülkesindeki kadar rağbet gören yabancı sanatçılardan... “Şarkılarımın derdi hep aşk üzerine ve özellikle romantik şarkılar seçtiğimi bildiğinize göre sanırım siz de öylesiniz” diyor. Bir de ‘Akdenizlilik’ bağı var tabii. Dahasını da kendisi anlatsın...

        1989’da yayınlanan ilk albümünüzden bu yana 20 yılı aşkın süredir aşk şarkıları söylüyorsunuz. Bunca yıl aşk sözlerini dillendirmek, aşk adına size neler öğretti?

        Aşk sadece birine tutulmak, kapılmak değil. Yaptığınız işi, hayatı sevmek.. Bu bakış açısıyla işler çok daha kolay yürüyor gibi... Hele bir kızınız varsa ve karşılıksız sevilmenin ne olduğu tatmışsanız. Tabii bu konuda eşim Michael’e de haksızlık edemeyeceğim. Aşkın acı veren, süründüren değil, huzur ve mutluluk veren bir duygu olduğunu gösterdi bana.

        Şarkıların da aşk acısını iyileştirici bir özelliği var sanırım...

        Evet. Kesinlikle iyi geliyorlar ama en kesin çözüm gerçekleri göz ardı etmeyip sizi üzen birini hayatınızdan tamamen çıkarabilmeyi öğrenmek.

        Siz de babanız gibi müzisyensiniz. Keza kardeşiniz de müzik prodüktörü. Ailede çok iyi bir müzisyen olunca etkilenmemek mümkün olmuyor sanırım....

        Aynen öyle. Ama 6 kardeşiz ve sadece ben ve Noel, müziği seçti. Diğerleri oyunculuğu seçtiler. Hatta benden başka salt şarkıcılıkla ilgilenen de olmadı. Aslında 17 yaşında şan dersleri almaya başladığımda ben de şarkıcı olma konusunda çok net değildim. Sanırım beni de Noel’i de müziğe iten babamıza duyduğumuz hayranlık...

        Ama siz de aynı zamanda oyunculuk yapıyorsunuz...

        Açıkçası oyunculukta müzikteki kadar bir iddiam yok. Üstesinden gelebileceğimi düşündüğüm rol tekliflerini reddetmiyorum o kadar. Ama şu kesin ki; oyunculuk beni sahnede çok daha rahat hareket eder hale getirdi. Aslında babam müzikle diğer her şeyi ayrı tutardı. Dans ediyorsan sadece onu yap, oyunculuksa yine öyle... Ve sadece müziğe odaklanırdı. Ama ben ikisinin birbirini beslediğini düşünenlerdenim. En son yer aldığım proje İspanyol iç savaşını anlatan bir yapımdı. Belli yerlerde şarkı söylemeliydim ve bana çok keyifli geldi.

        Yeni albümünüzü; “Babamın ve ondan öğrendiklerim anısına” diye özetliyorsunuz. Neler öğrendiniz, hangi özellikleriniz babanıza çekmiş?

        Babam müzikle beslenirdi. Benim de en büyük tutkum müziği hissederek söylemek. Onun müzik tutkusunu en çok ben ve Noel almış gibi geliyor, şimdilerde kızım da pek hevesli ve çok mutlu oluyorum...

        “İlk anda öyle bir albüm kaydetme fikrine tepkim babamın şahsına olan saygımdan ötürü reddetmekti” demişsiniz. Sonra fikriniz nasıl değişti?

        Babamın söylediği flamenko şarkıların sadece benim için değil, İspanyol halkı için de çok önemli bir yeri var. Dolayısıyla bu şarkıları söylemek fazla cüret gerektiriyor. Bir de babam çok farklı bir gırtlağa ve şarkı söyleyiş biçimine sahipti. Oysa benim yıllar içinde oluşturduğum tarz çok farklı. Bu yüzden başlangıçta çekindim ama Noel’in düzenlemeleri bana cesaret verdi. Büyük bir keyifle kaydettik hepsini.

        Peki babanızın şarkılarını yorumlamak size ne hissettirdi?

        Babam öldüğünde 23 yaşındaydım. Tüm repertuvarı bana olağanüstü duygu yoğunluğu yaşatıyor. Ama özellikle 50’li yılların şarkıları nostalji değeriyle bile bambaşka...

        ‘Bağıran şarkıcıları sevmiyorum’

        Bir Türk dinleyiciniz sesinizin akşamüstü meltemlerini hatırlattığını söylemiş. Siz tarzınızı nasıl yorumluyorsunuz?

        Şahane bir iltifat bu. Açıkçası ben sakin şarkıları seviyorum. Sahnede de buna paralel, sakin ve yumuşak bir tarzım olduğunu söyleyebilirim. Melodisi güzel bir şarkıda bağıran şarkıcıları sevmiyorum mesela. Daha doğrusu niye bağırıyorlar anlamıyorum.

        Gündelik hayatta nasılsınız peki?

        Sahnedekinin aksine yakınlarım ne kadar neşeli ve enerjik biri olduğumu bilirler. 11 yaşında bir kızım var ve sadece onun hayatını paylaşmak bile beni fazlasıyla enerjik hale getiriyor.

        ‘Akdeniz insanı aşkla besleniyor’

        Albümünüzün ön ve arka kapak planı İstanbul’da çekilmiş. Bu şehrin en sevdiğiniz yanı ne?

        İstanbul’u sevmeniz için sadece sokaklarda gezmeniz, yemeğe çıkmanız ve yeni insanlarla tanışmanız yeterli. Işıklı bir Akdeniz şehri, bayılıyorum. Sultanahmet’i, Kapalıçarşı’yı defalarca gezmişimdir. Bu şehrin geçmişle bağını kaybetmemiş olması büyük kazanç.

        Sezen Aksu’nun ‘Beni Yak’ parçasını yorumladınız. Leman Sam’la düet yaptınız. Türk müziğini ve sanatçılarını kendinize yakın mı hissediyorsunuz?

        Türkiye’ye ilk geldiğimde kızıma hamileydim ve kendimi Dolmabahçe Sarayı’nda sahnede bulmuştum. O zamanlar böyle büyük bir bağ kurabileceğimizi hiç bilemezdim. Ancak menajerliğimi yürüten Pasion Turca ekibi bana hemen hemen tüm ünlü şarkıcılarınızın albümlerini hediye etti. En çok Sezen Aksu şarkılarını kendime yakın buldum. Öyle ki her parçasının ismini söyleyemem ama duyduğumda bir Sezen Aksu şarkısı olduğunu artık anlayabiliyorum...

        Türkiye’de konserleriniz hıncahınç doluyor...

        Çünkü sizler de romantiksiniz. Ve aşka kıymet veriyorsunuz. Sanırım İspanyollar, Türkler ve özellikle Akdeniz insanı aşkla besleniyor.

        Diğer Yazılar