Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        5 Haziran'da korku içinde yazmıştım.

        Yazının başlığı "Milli parklar sahipsiz mi kalıyor?" şeklinde idi.

        O günlerde Meclis'e verilmiş bir yasa tasarısıyla ilgili endişelerim oluşmuştu.

        Tasarı "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı" adını taşıyordu.

        İlk bakışta ne kadar koruyucu, kollayıcı ve bu ülkede cümlenin içinde tabiat geçtiğinde alışık olmadığımız kadar olumlu duruyor değil mi? Ama tasarıyı okumaya başladıkça dehşet katsayısı artıyordu.

        SESİNİ ÇIKARAMAYACAKSIN

        Mesela şöyle diyordu tasarıda: "Koruma altındaki milli parkalar, doğal sit alanları, yaban hayatı koruma sahaları, uluslararası öneme ait sulak alanlarımız yıllar önce koruma alanı ilan edilmiş olsalar bile yatırımcıların arazi edinme ve işletme taleplerine karşılık elden çıkarılabilir."

        Üstelik böylesi bir talep gelip sistem doğanın aleyhine, rantın lehine çalışmaya başladığı anda hiçbir sivil toplum kuruluşu, o toprakların suyunu içen, ekmeğini yiyen yöre insanları, söz konusu alanların korunma sürecinde söz sahibi olamayacaklar.

        Hemen anladınız tabii, yöre halkı deyince kentindeki kayısılar için ağlayan ve HES'e karşı çıktığı için tutuklanan, mahkemelere çıkarılan Leyla'dan bahsediyor mesela.

        Ya da Karadeniz'de HES'e kahramanca direnip kendi deresinin akıbeti hakkında söz sahibi olan vatandaşı kastediyor.

        Birileri gelip senin ağacını, dereni, toprağını kullanacak ve sen sesini bile çıkaramayacaksın.

        E tasarının adında ne güzel konmuştu, hani doğayı, biyolojik çeşitliliği filan... Bitmedi.

        Yine bu tasarı diyor ki: "...Gerçek veya tüzel kişilerin önerileri ile daha önce belirlenmiş ve ilan edilmiş korunan alanların sınırlarının değiştirilebileceği, kısmen veya tamamen farklı statü kapsamına alınabileceği veya koruma kararlarının kaldırılabileceği... "

        O gün yazarken de içim sıkışmıştı, şimdi de fena oldum. Mersinli ve Mersin'in canım kumsallarının; caretta'ların cirit attığı, Akdeniz foklarının bir zamanlar neşeyle yüzdüğü o güzelim koylarının üstelik koruma yasalarına karşın nasıl talan edildiğini bizzat yaşamış biriyim.

        SAĞDUYU HÂKİM OLSUN

        Onca kurala, kanuna ancak birkaç parça yeşili, kumsalı koruyabildik.

        Belli ki şimdi gözler onlara dikildi.

        Yasa bugünlerde Meclis'e gelmek üzere.

        Umarım sağduyu hâkim olur.

        Ve bu ülkenin en büyük zenginliği olan tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma adına bu adı taşıyan yasadan vazgeçilir.

        Düşünün, göz dikilen alan tüm ülkenin yüzölçümünün sadece yüzde 5'i!

        6 bile değil. Durum öylesine ciddi.

        Kasko+trafik sigortası combo mönü mümkün mü?

        YENİ bir düzenlemeye daha uyandık sayın seyirciler. Bu ne anlama geliyor tabii ki artık biliyorsunuz: "Önceden makul bir seviyede artışına alıştığımız bir hizmetin fiyatının bir gecede fahiş düzeylere ulaşması hali!"

        Şimdi de trafik sigortalarımız özellikle büyük kentlerde yaşayan otomobil sahipleri için hayli rahatsız edici bir düzeye ulaştı.

        İŞLEVLERİ ÇAKIŞIYOR

        Eskiden ülke çapında fiyatı aynı olan ancak bir süredir başka firmaların başka fiyatlara satabildiği trafik sigortalarımız otomobilin markası, modeli ve sizin hasar seviyenize göre 700 liraları bulabilecek.

        Bunun üzerine yine büyük şehirde olmazsa olmazlardan kasko sigorta ücretlerini ekleyince rakamlar inanılmaz boyutlara ulaşıyor.

        Üstelik kasko ve trafik sigortasının işlevleri çok önemli şekilde çakışıyor.

        Yani aynı hizmete iki kez para vermiş gibi oluyoruz.

        Kasko ile trafik sigortasının vermediği bazı özellikleri de tamamlamış oluyoruz. Biliyorum bu çok karışık bir risk ve prim yönetim sistemi.

        Ama şu kadarını biliyorum ki, devlet isterse bu iki sigortanın "combo mönü" bir pakette birleştirilmesine yol açabilir. Yani isteyen kasko yaptırdığında içinde trafik sigortası da eklenebilir.

        Bu fikir şimdilik sigorta şirketlerinin hoşuna gitmeyebilir.

        CİDDİ BİR MALİYET

        Çünkü geçen sene hasarsız otomobil kullanan vatandaşın sırtına da bir anda yüksek sigorta ücreti yüklemiş oluyorlar. Bu da kârlarına yansıyacak.

        Ama bu rakamlardan sonra kasko sayıları düşmeye başlayınca bu tarz fikirler masaya konacaktır herhalde. Çünkü yeni sistemde trafik sigortaları çok ciddi birer maliyete dönüşmüş durumda. İnsanlar hem onu hem de kaskoyu yaptıracak güce sahip değil bu ülkede.

        Merhamet iyi başladı

        GEÇEN hafta gündem yoğundu. Sıra gelmedi.

        Geçen hafta başlayan "Merhamet" dizisinden bahsetmeye ancak sıra geldi. Hande Altaylı'nın "Kahperengi" adlı romanından uyarlanan dizi iki farklı zamanda geçiyor. Narin isimli başkarakterin çocukluğunun geçtiği Yaslıhan ve günümüz İstanbul'u için iki farklı oyuncu ekibi kurulmuş. Kendi adıma en çok Yaslıhan bölümündeki çocuk oyunculardan etkilendim.

        Narin ve kız kardeşi Şadiye'yi canlandıran iki çocuk oyuncu gerçekten iyi buluş olmuş. Ceren Balıkçı küçük Narin rolünde, Ece Naz Mutluer de küçük Şadiye rolünde çok etkileyici bir performans çıkarıyor. Tabii dizinin kötü adamlarından Moskof Recep'i canlandıran Turgut Tunçalp'i de unutmamak gerek.

        Yönetmen Gül Oğuz ve senarist Mahinur Ergun'un birlikteliği iyi bir sonuca ulaşmış gibi görünüyor. Kuzey Güney'in yerinin değiştirilip önüne Merhamet'in konulmasına bozulmuştum ama ikisi bir arada güzel oldu geçen hafta.

        Diğer Yazılar