Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KENDİMİ bildim bileli olimpiyat etkinliklerini ülkemize getirmeye çalışıyoruz.

        Hatırladığım ilk sloganımız şahaneydi: "Let's meet where the continents meet", yani "Kıtaların buluştuğu yerde buluşalım".

        İki kıtayı sembolize eden ama aynı anda el ele tutuşmayı da çağrıştıran güzel de bir sembolü vardı.

        Üzerinden onlarca adaylık tantanası geçti.

        Nedense aklımda hep o kampanya ve o güzel slogan kaldı: "Kıtaların buluştuğu yerde buluşalım."

        Şimdi hayatımıza yeni bir olimpiyat projesi girdi.

        GÖRKEMLİ DURUYOR

        Daha önce gördüğümüz hazırlık kampanyalarından daha detaylı bir çalışmanın ürünü gibi duran kampanya hakikaten pek görkemli duruyor.

        Belgrad Ormanı kenarına büyük bir inşaat ile Kadıköy'ün kültür miraslarının önünü kapatıp deniz doldurularak yapılacak olan dev stadın yerleriyle ilgili çekinceleri bir kenara atarsak ki eminim ki bu yapıların gerçekleşmesi gündeme gelince uzun uzun tartışacağız.

        Köprülü mesaj da hiç fena değil.

        Ama o logo biraz eski moda mı olmuş sanki?

        Hem de grafik sanatların teknoloji yardımıyla bu kadar ilerlemişken seksenlerden kalma logo böyle detaylıca hazırlanmış bir proje için hafif kalmış sanki.

        Bir de İstanbul'un adaylığını dünyaya anlatacak olan bu logonun lale olarak seçilmesi de çok doğru gelmedi.

        Tabii ki İstanbul'un laleyle olan geçen yüzyıldaki ilişkisini biliyoruz.

        HEMEN ÇAĞRIŞTIRMALI

        Ancak artık İstanbul'da lale görmek için Hollanda'dan milyonlarca lira verip doğurgan olmayan laleleri refüjlere, bulvarlara ekmek durumunda kaldığımız bir dönemde yaşıyoruz.

        İstanbul deyince biz hariç kimsenin aklına lale gelmiyor.

        Ayasofya geliyor, Topkapı Sarayı geliyor, Asya-Avrupa bağlantısı geliyor, Süleymaniye geliyor ama bu kentin yüzyıldan fazla bir süredir lale kenti olmadığını hepimiz biliyoruz.

        Keşke logo insanlara İstanbul'u bir bakışta çağrıştırıp derdini günümüz modern grafik diliyle anlatabilen ve bu görkemli proje kitabına yakışan bir logo çalışması yapılsaymış.

        Sekiz çocuklu sigortası olmayan kadın

        BENCE ülkenin en başarılı sosyal güvenlik uzmanı.

        Çalışanlar, sigortalılar anlamasın diye adeta özel bir şifreyle yazılan sosyal güvenlik konularını hepimizin anlayabileceği bir dilde ve en can alıcı şekilde anlatmayı başarıyor.

        Dünkü gazetemizin manşeti olan doğum borçlanmasında alt sınırın kalkması haberi de çok dikkat çekiciydi.

        SOYKAN'IN DRAMI

        Habere göre, doğurulan her çocuk anneyi 2 yıl erken emekli edecekti.

        Hatta hayatı boyunca hiç sigorta yaptırmamış 8 çocuklu bir anne, 56 bin 700 lira yatırıp emekli olabilecekti.

        Beni haberden çok sigortasız 8 çocuklu anne kavramı etkiledi.

        Aklıma devletten aldığı çocuk yardımı yüzünden 8 çocuk yapıp sonra bebekleriyle birlikte hayatını yitiren gurbetçi Nazlı Soykan'ın dramı geldi.

        Çok çocuk doğurmanın ülke nüfusuna katkısı ve dinamik genç bir nüfusun yaratacağı ekonomik güç fikrine karşı çıkmak mümkün değil.

        Ama nüfusu gençleştirmenin ve artırmanın tüm yükünün bir nesil annelere yüklenmesi fikri doğru gelmiyor bana.

        8 çocuklu sigortasız annenin çekeceği sıkıntılar gözümde canlanıyor elimde olmaksızın.

        Gurbette hayatta kalabilmek için 8 çocuk yapan annenin dramı gibi.

        Benim favorim Dağhan

        SURVİVOR'da saflar belirlenmeye, hangi isimlerin popüler olup hangilerinin sessizlik mottosuyla son haftaya kadar kalma çabasına gireceği yavaştan belli olmaya başladı.

        Sosyal medyada en çok bahsedilen isim, gönüllüler kampından Duygu.

        Duygu bağırıyor, sinirleniyor, uzatıyor, yorulmuyor.

        TABİİ ŞİMDİLİK

        Kendi adıma bu tarz kişilere televizyon ekranından bile dayanamıyorum.

        Hayatımızda öyle çok Duygu var ki.

        Kendisi bağırıp sonra kendini mağdur ilan eden.

        Kendisi hariç herkesi suçlayan ama şöyle kendine bir dönüp bakmayan.

        Benim bu yılki -şimdilik- Survivor favorim Dağhan.

        Açıkçası kendisinden bağırgan, uyumsuz, lanet bir yarışmacı bekliyordum.

        Oysa tam tersi uyumlu, takım ruhuna inanan, yerine göre agresif yerine göre neşeli tam bir survivorcı gibi görünüyor.

        Ama tabii şimdilik kaydını düşmekte fayda var.

        Çünkü şu aralar onun parçası olduğu ünlüler takımı yarışmalarda çok başarılı.

        Ve kazanırken uyumlu olmak kolaydır.

        Takım kaybetmeye başladığında göreceğiz kendilerini.

        Diğer Yazılar