Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ALİ İsmail Korkmaz, Gezi döneminde Eskişehir’de polis-esnaf işbirliğinde kalleşçe öldürüldü. Ve dün bu lincin davası nihayet sonuçlandı.

        Mahkemenin verdiği karar tek kelimeyle hayal kırıklığıdır.

        Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz, “Oğlumun hayatının bedeli bu kadar mıydı? Bu kadar ucuz mu? Bu mu adaletiniz?” diye haykırırken sonuna kadar haklıydı.

        Mahkemenin kararına şaşırdık mı? Tabii ki hayır? Zaten yargılamanın Kayseri’ye taşınmasına da şaşırmamıştık.

        Korkmaz Ailesi’ne destek için Kayseri’ye gidenlere her türlü zorluğun çıkarılmasına da şaşırmamıştık.

        Zanlı polislerin büyük kısmının son ana kadar küstahlığı elden bırakmamalarına, en ufak bir pişmanlık göstermemelerine de şaşırmamıştık.

        Son duruşmaya cezaevinden naklen katılan Mevlüt Saldoğan’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aparma “Gezi, darbe girişimiydi” gibi söylemlerle sözüm ona siyasi savunma yapmasına da şaşırmadık.

        İPOTEK ALTINDAKİ YARGI SÜREÇLERİ

        Gezi direnişi boyunca Türkiye, çok sayıda genç insanını kaybetti.

        Bunların hemen hepsinden birinci derecede sorumlu olan devlet, en altından en üstüne kadar, bu sorumluluğu asla kabul etmedi ve genellikle açık veya örtük bir şekilde ölen gençleri suçladı.

        Erdoğan’ın “Emri ben verdim” sözüyle büyük ölçüde ipotek altına alınan yargılama süreçlerinde vicdanlar asla tatmin olmadı.

        Gezi’nin en sembol isimlerinden Berkin Elvan’ın öldürülmesiyle ilgili hâlâ bir dava açılmamış olması, Cumhurbaşkanı’nın ilk andan itibaren Berkin’i ve ailesini suçlaması, aslında her şeyi özetliyor.

        Bütün bu yaşananların Türkiye’de var olan kutuplaşmayı çok daha fazla derinleştirdiği açık.

        AKP iktidarının bu ve benzeri kutuplaşmalardan kısa ve orta vadede zarar görmediği, hatta tam tersine bunlardan beslendiği de muhakkak.

        Ancak bu çok riskli ve tehlikeli bir strateji.

        Bir aşamadan sonra bu stratejinin iflas edeceğini hiç tereddütsüz öngörebiliriz.

        Sorun, o iflastan sonra Türkiye’nin yoluna nasıl devam edeceğidir.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve onun yakın çevresine bu yanlıştan dönmeleri çağrısı yapmanın artık herhangi bir anlamı kalmadı.

        Şu aşamada hayatlarını kaybeden gençlerin anısını yaşatma ve yakınlarıyla dayanışma içinde olmayı esas almak gerekiyor.

        Bunun başarılabilmesi bile çok şeydir.

        Diğer Yazılar