Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCE Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, 28 Şubat’ta açıklanan Abdullah Öcalan’ın silahları bırakma çağrısına aykırı hareket ettiğini ilan ettiler. Siyasi iktidar, Demirtaş’tan pek hoşlanmadığını daha önce de değişik vesilelerle (örneğin 6-7 Ekim olayları) alenen göstermişti. Ancak bu sefer iki nedenle durum biraz daha farklı:

        1- Seçimlere 100 günden az bir süre kaldı. En çok merak edilen husus, HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği. Partinin seçimlerde en büyük kozlarından birisi bizzat Demirtaş olduğu için bu tür saldırılar daha fazla önem kazanıyor.

        2- 6-7 Ekim sonrasında örtülü bir şekilde dile getirilen, Demirtaş’ın Kandil ile birlikte Öcalan’ı zor durumda bıraktığı iddiası (ki daha sonra Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan olup bitenlerin İmralı’nın bilgisi dahilinde olduğunu açıklayarak bunu tekzip etmişti) bu sefer daha aleni bir şekilde dillendiriliyor. Arınç’ın Demirtaş’tan “proje” olarak söz etmesi tek başına yeterli.

        ZANA ÖRNEĞİ

        Peki sahiden Demirtaş bir “proje” olabilir mi? Öcalan’a rağmen HDP’yi bambaşka bir kulvara taşıyabilir mi? Çözüm sürecini rayından çıkarabilir mi? Bu sorulardan hareketle başlığa çıkardığımız iki soruyu da masaya yatırabiliriz: “Öcalan, Demirtaş’ın üzerini çizdi mi? Çizer mi?”

        Öncelikle siyasi iktidarın en tepe isimlerinin Öcalan’ı bu kadar parlatmalarının, hele zamanında Erdoğan’ın “Ben olsam asardım” dediğini de akılda tutacak olursak, yadırgatıcı olduğunu vurgulamak lazım. İkinci olarak Öcalan, Demirtaş’tan şikâyetçiyse bunu siyasi iktidarın temsilcileri üzerinden değil doğrudan, mesela İmralı’ya gelen HDP’li milletvekilleri, heyete yakında eklenen ve hükümet çevrelerinde “Demirtaş’ın alternatifi” olarak gösterilmek istenen Hatip Dicle veya ziyaretine gelen aile üyeleri aracılığıyla yapardı.

        Öcalan’ın 1999’dan bu yana gerek PKK, gerekse yasal partilerin yönetim mekanizmalarına doğrudan müdahale etmiş, bir dönem Batılıların kendi yerine hazırlamakta olduğunu düşündüğü Leyla Zana’nın önünü kesmiş olduğunu vb. biliyoruz. Dolayısıyla HDP yönetimine müdahil olması teorik açıdan mümkün. İmralı heyetinin düzenli ziyaretleri sayesinde bu tür müdahalelerin daha kolaylaştığı da aşikâr.

        Diğer bir deyişle, Öcalan’ın, Demirtaş’ın üzerini çizdiğini sanmıyorum ama isterse çizebileceğinin de altını çizmek lazım. Zira Öcalan, yıllardır yürüttüğü mücadelenin meyvelerini çözüm süreciyle ve varıldığı söylenen müzakere aşamasıyla toplama noktasına gelmişken hareketinin içinden birinin bunu sabote etmesine kesinlikle izin vermez. Hele Arınç’ın ileri sürdüğü gibi Demirtaş’ın bir “proje” olduğunu düşünüyorsa kesinlikle duruma sert bir şekilde müdahale eder.

        MASADA GÜÇLÜ OLMAK

        Öcalan, HDP ne kadar güçlü olursa müzakere masasında kendi elinin de o kadar güçlü olacağını görebilecek kadar deneyimli ve becerikli bir siyasetçi. Bütün imkânsızlıklara rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 9.8’ini almış olan Demirtaş’ın liderliğindeki HDP’nin şu ulusal ve bölgesel konjonktürde barajı aşıp güçlü bir şekilde Meclis’te yer alma ihtimalinin arttığını da herhalde görüyordur. Dolayısıyla Öcalan’ın seçimlere bu kadar az süre kalmışken Demirtaş’ı itibarsızlaştırmaya yönelik adımlar atması gerçekçi görünmüyor.

        Peki Demirtaş bir proje mi? 2007 yılında DTP içinden bir tanıdığım bana, “Nurettin ve Selahattin Demirtaş kardeşleri dikkatle takip et. Partinin başına muhakkak ikisinden biri geçecek” demişti. O sırada Nurettin 35, Selahattin 34 yaşındaydı. Nasıl o kadar emin olduğunu sorduğumda, “Çünkü Öcalan öyle istiyor” cevabını almıştım. Başka soruya da gerek kalmamıştı.

        Özetle: Benim bildiğim Selahattin Demirtaş bir Abdullah Öcalan projesidir.

        Diğer Yazılar