Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yılların ters köşe, yeni ve anti-kadın karakterlerin cesur yaratıcısı Gupse Özay; güler yüzlü, yardımsever ve tanıyanların hayran olmanın ötesinde aşık olduğu bir sanatçı. Kendisine inat negatif tiplemelerle güzelliğini inkar eden, egemen estetik diktasını sallayan, nezaketini saklayan, sahte tevazu oyunlarını sevmeyen, risk alan yani ezber bozan eli kalemli bir oyuncu… Ben de zor sormaya çalıştım, en azından değişik olmak için çırpındım adeta! Buyurunuz efendim!

        - Her oyuncu komedi oyuncusu olabilir mi? Yoksa komedi oyuncusu her metni oynayabilir mi? (Maksat soru karışık olsun, havalı dursun! İlk sorular da havalı olmak önemli! Neden komedi de diyebilirdim…)

        Her oyuncu komedi oyuncusu olabilir. Önemli olan kendini o karakterde ve durumlarda ne kadar iyi hissettiği. Kolunu, bacağını, ağzını, gözünü, tırnaklarını, enerjisini nasıl rahat hareket ettirebildiği… Sanırım o yüzden yıllarca başka rollerde olup bir anda sıçrama yaşayan oyuncular görüyoruz. En rahat kıyafeti giyebildiklerinden diye düşünüyorum.

        - Etraftaki pek çok extrem kadın tiplemesinin pastiş ve parodisinin karmasından egzajere karakterler yaratarak çok başarılı oldunuz. Memnun musunuz? Eksiği, fazlası var mı? (Kurban olurum kendime, sorudaki bilgi birikiminden rezidanslar dikilir. Okumuş kadınım boru mu?)

        Pastiş mi postiş mi bilmem! Ama ben genelde tanıdığım bildiğim veya içinde rahat hareket edebildiğim karakterleri seçtim hep. Bana dar gelen veya üstümden düşen karakterleri tercih etmedim. Eksiği; çok gerçek ve doğal karakterlerde zorlanıyorum. Fazlası; bütün karakterlerime aşığım.

        - Gupse Özay’dan çıkarak girdiğiniz karakterin enerji akışlarını öylesine tatlı büyütüyorsunuz ki karakter artık metni aşıyor sanki. Ancak bu güçlü etki Gupse Özay’ın canlandırdığı karakterler sanılmasına yol açmıyor mu? Yok mu bunun dengesi? (‘Bu ne yaman çelişki Gupse’m’… Bakın bu esprimle halkın seviyesine indim, istersem inebiliyorum sırça köşklerimden ve akademik triplerimden yani!)

        Doğru. Kesinlikle karakterler çoğu zaman metni aşıyor. Bunun birkaç nedeni var. Biri; çocukluğumdan beri hızlı konuşuyorum. (Zeka belirtisi derler, maşallah Gupse’m!) Diksiyonum rezalet ve aslında şu an bunu sabırla düzeltmeye çalışıyorum. (Ay vallahi hiç rezalet filan değil, tane tane konuşacağım diye kırk saat basit bir cümleyi devasa manalı, havalı ve farklı tonlayanlar da biraz hızlansın lütfen! Of yani!) Dolayısıyla mimikleri büyütüp veya bütün enerjiyi ağzıma yönlendirip konuşma şeklimi değiştiriyorum. Bu beni rahat ettiriyor. Bir diğeri; bedenimi hamur gibi kullanmaktan çekinmiyorum. Zarif veya narin bir yapım yok. (Ay ben gördüm ve gayet zarif, narin ve 90-60-90! Ama Gupse’m kendine takmış!) Beden komedisini çiğ bulmuyorum. Bunun tadını çıkarıyorum. Ve yine aklıma gelen başka neden ise karaktere girince çok konsantre oluyorum. Neredeyse o oluyorum. Ve o olunan kişi ne kadar metini düşünürse o kadar ‘stop motion’ oluyor. Ben su gibi akmak istiyorum. Dengeyi bulmak kolay ama şu an benim için zor. Çünkü çok eğleniyorum.

        - Sinema kökenli bir oyuncu olarak çalışma disiplininizin tiyatrocu arkadaşlarınızla farkı var mı? (Ay nereden buluyorum bu soruları ben yahu? Hem de birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde sinema ve tiyatro eğitimli oyuncu ayırımı… Üstelik vallahi cevabı da çok merak ediyorum!)

        Aslında ben yönetmen kökenli bir oyuncuyum. (Aboooo şok şok şok ama hepsi yönetmen geçiniyor oyuncuların.) Yönetmenlik mezunuyum ve oyunculuk eğitimimi buna yarar sağlasın diye almıştım. (Vay be sonunda yönetmenlik eğitimi alan bir oyuncuya gerçekten rastladım!) Oyunculuktan çakan bir yönetmenin daha muntazam daha hakim olacağını düşündüm hep. Şahika Tekand ‘Stüdyo Oyuncuları’nda eğitim aldım. Hakkını verdiğimi düşünmüyorum çünkü en ağır sahneleri bile hep bir şekilde komediye çeviriyor buldum kendimi. (Kusuruna, başarısızlığına, kendi uydurduğun çirkinliğine kurban olsunlar!) Dolayısıyla herhangi bir eğitimsel disiplinim yok. İçgüdüsel disiplinim var diyelim. Tiyatrocu arkadaşlarımla nerelerde çakıştığını bilmiyorum bunun. Ama ucundan kokladığım kadarıyla yaptığımız işe, karşımızdaki oyuncuya, senaryoya, yönetmene ve seyirciye saygımız eşit.

        - Oyuncunun aklı, duyguları, sezgileri, kasları yani tüm ruhsal ve fiziksel doğası karakterin hizmetine sunulursa sonuç genellikle çok etkili ve kalıcı oluyor. Yaratıcılık nerede devreye girer, girmeli midir? Yoksa oyuncu metnin emrinde çalışan kukla mıdır? (Ay kukla ne kadar kaba bir laf ama var işte oyunculuk literatüründe! Ben ne yapayım ya?)

        Bu üzerine saatlerce konuşulacak bir soru benim için… Yönetmen veya senarist oyuncuya, “Karakter sende! Ağzına oturt, bedenine oturt, onunla dans et, anlamı veya matematiği bozmadan doğaçlama yap istersen, sana güveniyorum” diyorsa harika… Yok “metinden çıkma, virgül bile atlama, beni ezme” diyorsa benim adıma sıkıntı… İşte o zaman minik minik terlemeler, enerjiye oturmayan cümleler, bedeni kilitlenmiş oyunculuklar ortaya çıkıyor. Hepimiz ‘Pinokyo’nun özgürleştiği anı seviyoruz. Oyunculukta da kuklanın iplerini saygıyla ve sevgiyle ve de empatiyle kesmekten zarar gelmez.(Ah işte şu Pinokyo cevabının denizlerin altındaki 20 bin fersah derinliğine, metaforuna, ironisine ve göndermesine kitap yazılır yeminle…)

        - Örneğin nasıl yapılırsa iyi oluyor; Deliha Olma, Deliha yapma, Deliha yapmayı gösterme ve Deliha yapmayı göstermeyi açıklama… Çünkü Deliha sanki hepsini birden yapmıyor muydu? Deliha’nın devamı ne zaman, nasıl?

        Deliha hepsini birden yapıyordu. çünkü anası bendim =) Deliha diğer karakterler gibi benim bir diğer kız kardeşim. O ne zaman isterse, en doğru zamanda hikayesine devam ederiz.

        - Oyuncunun vitrini bedense neden mükemmel bir fiziğiniz varken özellikle ve ısrarla estetik algıyı rahatsız eden karakterler seçiyorsunuz, yaratıyorsunuz? (Arkasında bir alay mı var?)

        Bu biraz kişisel sanırım. Ergenlik döneminde fiziksel kaygısı çok fazla olan bir çocuktum. Kendimi çirkin görmeye tahammül edemiyordum. Ve buna çok mesai harcıyordum. Mimiksiz robot gibi ve müthiş güzellik kaygılı bir kadın olmak istemedim evvela… Dolayısıyla kendimi bozarak bilerek çirkinleştirerek veya çirkinleştirmekten korkmayarak kendimi daha rahat nefes alır buldum. Ergen Gupse’den öcümü alıyorum galiba… Biraz abarttım kabul. (Biraz mı?) Ama biraz da genç kızlara veya aslında dünyaya; bu kadar güzellik kaygılı olmamayı bağırıyorum galiba! (Bağır kafayla hiç tarz değilsin Gupse!) Bir de Meryl Streep sevdamdan olabilir. Güçlü, cesur, hakkıyla oyunculuk yapan ve insanları güzellik klişesiyle etkilemeyle sınırlanmayan bir kadın olmak güzel! (Yok artık haklısın ama bizımla değılsınnn. Teşekkürler!)

        - Bedeninize göre mi yazıyorsunuz, bedeninizi mi yaratıyorsunuz? Ne kadarı mümkün?

        Enerjime göre yazıyorum ve bedenimi yaratıyorum diyelim. Ne kadarı mümkün olduğu; oyuncunun ne kadar bunu istediği ile alakalı.

        - Deliha gerçek hayattan mı doğdu yoksa metne doğup gerçek hayata mı çekildi?

        Çok yaramaz ve kaba bir kız çocuğuydum ben küçükken. (Kaba değil de hareketli diyelim!) Sokakta her yeri yara bere gezen, oğlanları döven hatta küfürbaz. (Tamam kaba diyelim!) Biraz çirkin ördek yavrusu olmaktan dolayı sanırım. (Hayret bir şey çirkinim diyor, başka bir şey demiyor…) Hıncımı erkeklerle güç savaşı vererek alıyordum. Dolayısıyla ‘Erkek Fatma’ hallerimle haşır neşirdim. Sonra bir dönem yine kibar ve zarifliği denedim… (Bir arası olsa keşke, ya kibar ve zarif ya da dövüyor yani! Halbuki hanım hanımcıklık kafidir bize…) Ta ki İstanbul’a gelene kadar! İstanbul İzmir’den sonra zordu. Stresliydi. Kendimi korumak için erkeksi hallere girmiş buldum kendimi. Narin olursam savunmasız olurum gibi geldi. Bunu da Deliha filmine “Ben aslında böyle olmak istemedim, annem ve anneannemi korumak için erkek gibi oldum” diyerek geçirdim. Böyle çok örnekler görüyorum. Kadınlar güçlü olmak için hafif erkeksileşmeye başlıyorlar. Arkalarında koruma ordusu yoksa şayet. Yani Deliha anılarımdan doğdu, gerçek hayata çekildi.

        - Deliha üzerinden bakılırsa kabalık kadınlar için özgürlük alanı mı açıyor?

        Aksine, kabalık kadınlar için özgürlükmüş gibi gözüken bir prangaya benziyor. Belki kendini güvende hissediyor, ama içindeki küçük kız da beni niye buraya kapattınız diye ağlıyor. (Ay vallahi çok dokundu bu… )

        - Oyunculuk mu yazarlık mı? (Allah belamı versin, korkunç bir soru! İdam geri gelsin! Asın beni, kesin beni! Ama yine merak ettim işte! Zaten fazla merak öldürür derler…)

        YönetmenliK… (Oh çok güzel taşı gediğine koydu, iyi oldu bana! Hak ettim, zaten fazla merak öldürür ama merakla ilgili başka atasözlerimiz de cuk oturur benim sorularıma!)

        Sonsuz kere teşekkürler, kahkaha dolu evler, senaryolar, sevgiler, çiçekler, kalpler ve hayranlıklar…

        Diğer Yazılar