Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Efendim takipçilerim bilir; yana pas oyununu hiç sevmem. Stoperden akıp sağ beke oradan alıp yanındaki kazma ön liberoya pas verip al/ver topçusundan hiç hazzetmedim. Ekranlarda fırsat bulduğum mecralarda hep söylerim, “Mehmet EkiciSelçuk İnan-Nuri Şahin gibi sinameki oyuncu istemem” diye. Türkiye’mizde; 500 milyon dolarlık ligimizde 3 büyük hastalığımızı tedavi edemedik:

        Birincisi: Ayağı iyi olduğu zannıyla kazma ön liberonun yanındaki al/ver topçusunu yüceltmek. Senede 4 gol 3 asisti zor yapan adamları ‘yıldız’lığa terfi ettirmek.

        İkincisi: Sezonu 3 gol 3 asist ile bitiren kanat oyuncusunu ‘büyük topçu’ zannetmek..

        Üçüncüsü: Beklerde bindirmeyi yeterli görmek. Senede 1 gol 2 asist anca yapabilen beki ileri iyi çıkıyor diye ‘süper bek’ zannetmek.

        Oysa modern dünyada büyük takımların orta alan oyuncuları yılda 9-15 gole doğrudan katkı yapmıyorsa bir sonraki sezon gönderiliyor. Kanat forvetleri 12-16 gole katkı yapmıyorsa önce yedeğe sonra dışarı çıkıyor. (Bkz: Depay-Navas)

        Şimdi transferin ‘yıldız’larından biri Mehmet Ekici. Toplara iyi vurabilen, dayanıklılığı yüksek, koşabilen bir oyuncu olmasına karşın aynı birinci maddedeki gibi bir oyuncu. Akan oyunda asist sayısı az ve attığı gollerin neredeyse tamamı duran toptan ve hemen hepsi ceza alanı dışından. Kafa golü ve çalım atma yeteneği yok, driplingde de yeterli değil. Şimdi bu oyuncu 3 İstanbulluyu da peşine takmış durumda. Mehmet Ekici, iyi bir orta saha oyuncusu. Ama bana göre büyük takımların oyuncusu olacaksa, kalıcı olacaksa yani muhakkak skor gücünü artırmalı. Bizim ‘büyük’ takımlarımızın artık dikine oyun zihniyetine geçmesi ve skorsuz orta alan ve kanat oyuncusu açmazlarından kurtulmaları lazım.

        ÖZBEK NE DİYOR? ALTAYLI NE İSTİYOR?

        G.Saray’da ilginç bir tartışma başladı. Tartışmayı başlatan Fatih Altaylı olunca camiada anında karşılık buldu. Camiada konuya hakim olanlar şu anda taraflarını seçtiler bile. Ben konuyu kaçıranlar için basitçe toparlamaya çalışacağım.

        Malum, Dursun Özbek, Riva ve Florya arazilerinin ikisinin birden Emlak Konut (Türkçesi Devlet ve Hükümet) vasıtası ile imara açılma anlaşmasını yapmak için Divan Kurulu’ndan yetki aldı. Bu yetkiyi alırken de karşı tarafındaki İnan Kıraç kliğini ezici bir çoğunlukla mağlup etti. O zaman da dedi ki “Bu anlaşmadan şu anki piyasa değeri ile 500 milyon dolar gelir elde ederiz diye tahmin ediyorum..”

        Sonra Emlak Konut anlaşması ortaya çıktı ve orada “En az 500 milyon TL” gibi bir ibare görüldü. Dursun Özbek tarafı diyor ki “Bu 500 milyon lira rakamı ihalelerdeki muhammen bedel gibi bir bedeldir. Anlaşma şöyle: Emlak Konut buralara konutlar yapacak. İnşşaat maliyetleri düşülecek kalan net gelirin yüzde 80’i G.Saray’ın olacak. Bu rakam da o günkü piyasa koşulları içinde tahminen 500 milyon dolar diye tahmin ettik. Ama diyelim ki Emlak Konut bir tane dahi ev satamadı. O zaman dahi bize 500 milyon lira ödeyecek. Olay budur.”

        Fatih Altaylı ise Divan Kurulu’nda desteklediği konu ile ilgili fikir değiştirdi ve dedi ki “Özbek’e verilen bu yetki geri alınsın..” Çünkü Altaylı bu işten G.Saray’ın çok zararlı çıkacağını düşünüyor. Şöyle diyor: “Ben de biliyorum 500 milyon liranın muhammen bedel olduğunu.. Ama bu yönetim Emlak Konut’un tüm inşaatları bitirip, projenin tümünü satıp en sonunda yüzde 80’ini G.Saray’a vermesini bekleyecek zamanı yok. Gidip bu projeyi kırdıracaklar. Bankalar garanti rakam üzerinden bir değerlendirme yapar. 8 yıllık gelirin buna indirgenmiş değerini siz hesaplayın. Yani; G.Saray’ın sadece banka borçları bile kapatamaz. Hatta sadece cari harcamalara gider ve bankalara para ödenmez. O yüzden ben anlaşmaya karşı değilim; bu kırdırma yöntemiyle edilecek büyük zarara karşıyım.”

        Basitçe anlattım. Her zaman söylediğim gibi demokrasi kültürü G.Saray’ı diğer rakiplerinden ayıran en büyük gücü. Bu kültür, en doğru sonuca varacaktır.

        Diğer Yazılar