Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜNCELE dair her şeyi bildiğini sanan, sanmakla da kalmayıp bu yanlış temel üzerine büyük laflar eden biz gazetecilerin artık biraz mütevazı olması zamanı çoktan geldi de geçti bile. Devlet politikalarını anlayıp çözümleme iddiasında olanlar, çoğunlukla gerçekte olan bitenleri bilmediklerini itiraf etmelidirler.

        Bunun bilimsel bir temeli yok, ama tecrübeme dayanarak söylüyorum ki devletle ilgili bir haberde gazetecinin gerçekte olan bitenin ancak yüzde 2 veya 3’ünü bilebilmesi mümkündür. Ama genelde sanki yüzde 100’ünü biliyormuşuz gibi yorumlar yaparız ve bunlar da çoğunlukla yanlış olur.

        Sadece yanlış olmakla kalsalar iyi. Gerçekleri bilmeden yapılan yorumlar çoğunlukla devlet işlerine ve topluma zarar da verir.

        E peki o zaman ne yapacağız; devletle ilgili hiçbir konuda haber/yorum yapmayacak mıyız yani. Gayet tabii ki hayır, ama yorumları yaparken okuyucumuza neyi ne kadar bilebildiğimizi, neyi bilmediğimizi de açıkça anlatan yeni bir yazı dili geliştirmemiz gerekiyor. Okuyucu bizim hakkımızdaki gerçekleri bilsin ki, okuduğu, dinledikleri konusunda en sağılıklı kararı verebilsin.

        Devlet işlerinin böyle gizlilik perdesi altında olmasından pek hoşlanmayabiliriz, ama bu hayatın bir gerçeğidir ve de kaçınılmazdır. Her devlet hangi rejim olursa olsun bir gizlilik perdesi altında çalışır. Bu, devlet yönetmenin esasıdır. Açıklık, şeffaflık olsaydı yurtiçinde ve yurtdışında çıkabilecek büyük sorunları önlemenin çaresi olmazdı.

        Bugün Türkiye, devlet işleri açısından böyle kritik bir süreçten geçmekte. Ve bizler, sorularımıza net cevaplar bulmak ve gerçeğin ne olduğunu öğrenmek istiyoruz ısrarla. Bu kadar kritik bir süreçten geçmekte olan bir devletin kendisiyle ilgili doğruları bugün anlatabilmesi mümkün değildir. Eğer bunu illa da istiyorsak bunun için en azından bir 25 yıl beklememiz gerekecek.

        Şunu açık olarak söylüyorum; Türkiye’nin IŞİD politikasının ne olduğunu ve yurtdışı koalisyonlarla bu yönde neler yapıldığını gerçekte öğrenebilmemiz şu anda imkânsızdır. Perde arkasında, gizlilik örtüsü altında birçok adım atılıyor. Ve ben bazı haberlerin kısa sürede nasıl değiştiğini ve birkaç gün sonrası için verilen mesajların nasıl yönlendirildiğini gördükçe şu anda var olan gizlilik perdesinin muazzamlığı karşısında afallıyorum.

        Bunca yıldır bu işin içindeyim, devlet işlerini anlarım. “Devletten geliyorum” lafının anlamını bilirim. Devlet büyüklerinin çoğunu tanıdım ve Türkiye bugüne kadar tanık olduğum birçok badire atlattı, ama ben bugünkü kadar gizlilik perdesinin yoğun olduğu başka dönem de hatırlamıyorum.

        Hemen İncirlik Üssü meselesini ele alalım. Gazeteci arkadaşlar, hep bu üssün IŞİD’e karşı kullanıma açılıp açılmadığını soruyorlar. Kullanıma açılmış olsa bile bu sorularına hep “Hayır” cevabı alacaklar. Bunu görüp artık konuyu bırakmakta yarar var.

        Bombalama kampanyası başladığından bu yana bilmem dikkat ettiniz mi; yapılan bazı dış açıklamalarda uçakların Amerikan uçak gemilerinden ve adının açıklanmayacağı üçüncü ülkelerden kalktığı söylendi. Bu üçüncü ülkenin Türkiye olduğunu söylemiyorum, ama o ülke büyük ihtimalle bizim gibi hemen sınırında IŞİD ordusunun olmadığı bir ülkeydi ve onlar bile isimlerinin saklanmasını istediler. Bu böyleyken bizim gibi belanın tam göbeğinde olan bir ülkeden neden bu konuda şeffaflık beklenir ki bilemiyorum.

        Sadece İncirlik konusunda değil, birçok olayda gizlilik perdesinin çekilmiş olduğunu görmek mümkün. Örneğin, Cumhurbaşkanı birkaç gün sonrasının tarihini vererek, “O tarihten sonra şöyle şöyle olmaya başlayacak” diyor. Bunun neden olmaya başlayacağı konusunda o ana kadar hiçbir işaret almamış oluyoruz ve onun dediği tarihte denilen de olmaya başlıyor. Bu normal de ona “Neden böyle olacak?” sorusunun sorulması sadece abes.

        Birden ortaya yol haritası olduğu söylenen bir kâğıt çıkıyor; aslında bir patikada bile yol bulunmasına yaramayacak bu belgenin bundan ibaret olmadığı kuşkusu var. Ama asıl belgenin nerede, kimler tarafından okunmakta olduğu da belli değil.

        Olaylar sürerken Öcalan’dan adamlarına bir telefon mesajının gittiğinden kuşkulanılıyor ve bu mesajın aslında bir devlet görevlisinin telefonu aracılığıyla verildiği şüphesi de var, ama bu da hiç bilinmeyecek bir başka olay olarak tarihin derinliğinde kalacak.

        Ben Amerika’da eski zamanlardan kalan bir kaynağımdan geçen hafta içinde Türk devletine ait iki özel uçağa hem New York hem de Washington için iniş ve bekleme izni alındığını öğrendim. Bir tanesinin Dışişleri’ne, diğerinin de MİT’e ait olması gerektiği spekülasyonu yapıldı.

        Yerel polis muhabirlerini tanıyan aracılar yoluyla durumu sordum, hiçbirisi tek bir şey bile duymamış. Polis muhabirlerinin bu tür konularda üstlerine yoktur. Unutmayın, bir zamanlar Watergate skandalını aslına polis muhabirleri çözmeye başlamışlardı. Ne olduysa oldu bilemiyorum ama devlette bir hareketlenmenin olduğu da kesin ve bizler ne yazık ki gerçekte ne olduğunu belki hiç öğrenemeyeceğiz.

        Diğer Yazılar