Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR süredir sadece global ekonomideki BRIC (Brezilya, Rusya, (India) Hindistan, (China) Çin) ülke grubunun gücü bağlamında hatırlara gelen Çin’de muazzam bir değişim başladı. Ve global dünyanın istikrarı açısından çok önemli sonuçlar doğurabilecek bu değişim sürecinin hangi yöne gideceği belli değil.

        Çin’den gelebilecek herhangi bir belirsizlik, istikrarsızlık dalgası tüm dünyayı bir tsunami gibi vuracağından bizler bu ülkede yaşanmakta olan büyük değişimi iyi anlamaya çalışmalıyız. Esad sorunsalına takılmış ve bu kısırdöngü içinde debelenip durur gibi olan dış politikamız Çin’de olup bitenleri yakından takibe almalı. Bunu çıkarlarımız için yapmasak bile emin olun Çin’de yaşananlardan öğrenilecek büyük dersler var. Çünkü sosyalist piyasa ekonomisi gibi imkânsız görünen ve bazılarına oksimoron gibi gelebilecek bir uygulamayı cesaretle başlatıp başarıyla uygulayan Çin’in, giriştiği aynı ölçüde cesur değişim sürecini de başarıyla tamamlayacağına eminim.

        Girilen yeni yolun neden “zorlu” olduğunu, benim onlara neden “cesur” dediğimi, başlattıkları şeyi söyleyince çok daha iyi anlayacaksınız. Bir defa en önemlisi, Çin yeni bir anayasa yazmaya girişmiş durumda.

        Bu beni çok heyecanlandırdı. Sosyalist piyasa ekonomisini oturtmuş, piyasa ekonomisiyle birlikte gelmesi gereken özgür girişimcilik, liberal düşünce gibi kendi başlarına bile teorisi zor yapılan kavramları sosyalist düzenle bağdaştırmaya girişmiş olan dev ülkenin, bu düzenine uygun anayasayı nasıl yazacağını çok da merak ediyorum.

        İçinde birçok çelişkiler barındıran bu ülkenin, bu çelişkileri uyumlu hale getirebilecek bir anayasada yer verdikleri ifadeleri bizlerin de çok çalışmamız gerekiyor. Çünkü malum, bizler anayasa yazmayı pek beceremiyoruz ve beceremediğimizden de onu çocuk oyununa benzettik. Neredeyse her yıl bir anayasa yazma sorunumuz var.

        Bunun yanında Türkiye’de hakkında çok laf edilse de liberal düşünce hiç anlaşılmadı. Liberal denilince neyin kastedildiği genelde bilinmiyor. Ben bu arada diğer işlerimin yanı sıra John Rawls üzerine düzenlenen bir dizi seminere katıldığımdan Türkiye’deki acıklı durumu çok daha iyi görüyorum.

        Sosyalist sistem, tek parti yönetiminde biliyorsunuz. Piyasa ekonomisi de tek parti tarafından koordine ediliyor. Ama şu anda ülke içindeki çelişkiler patlama noktasına gelmiş durumda. Hong Kong’da gördünüz, gençler Gezi Parkı duyarlılığıyla korkusuzca sokaklara dökülüyorlar.

        Anayasa yazmaya girişen parti, yeni demokrasi taleplerini ve bunu isteyen göstericileri nasıl karşılayacağını, onlara nasıl tepki vereceğini de düşünmek zorunda. Bu göründüğü kadar kolay bir iş değil. Çünkü yılların kemikleşmiş yapıları var. Alışkanlıklar, Maoist tepki mekanizmaları bulunuyor. Eğer bütün bu engelleri aşıp demokrasi taleplerini sistem içine çekmeye başarırlarsa ve bunları yeni anayasalarına da yansıtırlarsa global sahnede hepimiz bir başka Çin göreceğiz demektir.

        Bunun dünya için ne anlama geleceğini şimdiden söylemek mümkün değil. Bir ara Erdoğan dış işbirliği eksenimizi kaydırmak fikrini ortaya atmıştı ve eğer Çin bu anlattıklarımı yapmayı başarırsa Türkiye’nin müttefiklik eksenini tekrar düşünmeye başlaması da gerekebilecek. Ama bunu yaparken Çin’de yaşanmakta olan bir başka önemli değişimi de görmeliyiz.

        Sosyal yaşamında bütün bunların yaşandığı Çin, bir yandan da dünyanın en güçlü nükleer denizaltı filosunu kurmaya girişmiş durumda. Nükleer denizaltı filosu, bir gücün emperyalist eğilimlerinin en somut göstergesidir. Çünkü buna sahip olan güç, “Ben artık dünyanın her tarafında varım, dünyanın her bölgesi benim oyun alanımdır” diyor. Yani bundan böyle Amerika ve Rusya’nın yanı sıra Çin de olacak dünya denizlerinde. Anayasasını yazmaya girişen ve toplumdaki daha fazla demokrasi talepleriyle nasıl yüzleşeceğini düşünmeye başlayan bir Çin’in, bu yeni emperyal askeri gücünün global düzen açısından anlamı ne olacak, bunu merak ediyorum. ABD Başkanı’nın son ziyaretinin bir amacının da Çin’de olan biteni daha iyi anlayıp ona göre pozisyon almak arzusunun olduğunu da söylemek mümkün.

        Esad sorunsalına takılıp kalmış görünen Türkiye, böylesine konuları düşünmeye ve şimdiden pozisyonlar almaya hiç zahmet etmiyor. Ama bu ihmalin faturasının yakın gelecekte büyük olabileceğini bilmeliyiz.

        Tekrar işi somutlaştırıp anlatmaya çalışarak bitireyim bu yazıyı... Akdeniz’deki tartışmalı doğalgaz alanlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin bir an önce güçlü bir pozisyon alıp harekete geçmesi gerekiyor. Bu süreç başladığında Kıbrıs açıklarında birden Çin’in nükleer denizaltıları beliriverirse inşallah kimse fazla şaşırmaz.

        Diğer Yazılar