Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NE kadar gündem üzerine yazmak istesem, aklıma onlarca yazı gelse de, mizahçı hırt yanım beni defalarca dürtüklese de (örneğin, “Şu anda son operasyon hakkında bir mizah yazısı yazmalısın” diyor o yanım) ben her defasında yazarlığa özgü bu sancıları yaşadıktan sonra daima gündemden en uzak duran, günceli hiç alakadar etmeyen bir konu seçip onun hakkında yazıyorum.

        Bu bir kaçış sendromu aslında. Türkiye’nin gündemi daima çok abuk ve inanılmaz derecede sığ. Yazarlar bu dünyada sığ suda yüzmeye çalışan acemiler gibi debelenip duruyorlar.

        Diyelim bin yazar var ve ben sadece bunlardan ikisini zevk alarak okuyabiliyorum. Diğerleri birbirinin karbon kopyaları gibiler. Aslında iki adet karbon kopya kategorisi bulunuyor; herkes bu ikisinden birine yamanmış yazdıkça yazıyor her gün.

        Ben artık bu gündemi kaldıramıyorum. Aslında kimse kaldıramıyor ama herkes nedense durum normalmiş gibi oyunlar oynuyor.

        Ben bu oyunu artık oynayamıyorum. Durum normal olmadığı gibi son derece hastalıklı da. Türkiye bir absürt komedi ülkesine dönüştü. Yazma imkânım oldukça buna teslim olmak, pes etmek olmaz; bu hiçbir yazara yakışmaz.

        “O zaman ne yapayım?” diye düşündüm. “Gündem ne olursa olsun ben kendi gündemimle ilgili konularda yazayım” dedim. “Bari global düzeyde olan bitenden birkaç haber veririm ve bu absürt gündemden kendi beynini kurtarmak isteyen bir kişi dahi olsa ona hitap ederim” diye düşündüm.

        Saçmalık düzeyinin özellikle artmış olduğu bugünlerde yine bunu yapacağım ve sıcak gündem yerine global reklam dünyasında yaşanan önemli bir değişimi anlatacağım.

        Dijital süreçlerle birlikte medyanın her yönü büyük bir değişim içine girdi. Bu dünyanın gelir yaratan en güçlü bölümü olan reklamcılık da değişimin dışında kalamadı.

        Dijital dünyanın güçlü medya oluşumları, yeni reklam alma ve yayınlama politikaları izleyince alışılan çalışma biçimleri de hızla değişmeye başladı.

        Bu konuda en büyük devrimi dijital medyanın son yıldızı “buzzfeed.com” sitesi yaptı. Bu site kendi içeriğine aynen benzeyen, aynen onun gibi yazılan reklamlar oluşturarak içerik ve reklam arasındaki kalın duvarları yıktı. (Buna “native advertising” diyorlar.)

        Tabii eski medyanın insanları bunun çok yanlış olduğunu, reklam ile içerik arasındaki kalın duvarların yıkılmasının etik olmayacağını, bunun gazetecilikle bağdaşmayacağını söylemeye başladılar.

        Bütün bu tartışmalar. New York Times gibi eski medyanın amiral gemisi diyebileceğimiz bir dev tarafından sonlandırıldı aslında. Bir gün New York Times da içerik gibi olan “native reklam” almaya başlayacağını açıkladı ve tartışma fiilen sonlanmış oldu.

        Şimdi son olarak duyuyorum da CONDE NAST adlı medya devi de Vogue, Vanity Fair, New Yorker gibi dergilerinin internet sitelerinde içerik gibi olan reklam uygulamasına başlayacakmış ve bu projeye “23 kat” adını takmışlar.

        CONDE NAST, taşındığı gökdelenin 23 katını oluşturuyor, yani şirketin her birimi bu işin içinde olacakmış. Bundan sonra CONDE NAST bünyesinde bulunan büyük yazarlar, artık aslında reklam olan içerik yazma işine girişebileceklermiş.

        Buna bir tek New Yorker Dergisi’nin editörü David Remnick direniyormuş ve “Ben Nobelli yazarlarıma reklam gibi içerik yazın’ demem” diyormuş.

        Galiba onun dergisindeki içerik gibi reklamları dışarıdan bazı yazarlar yazacakmış. Yani anlayacağınız, bu trend dışında kalmanın imkânı yok ve bu Türkiye’yi de içine alacak bir trend.

        Diğer Yazılar