Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de kendilerine “liberal” diyen insanlar aslında asil ve saygın bir kavram olan liberalliğin rezaletini çıkarmışlar ve o kavramı da (solculuğa yaptıkları gibi) yerle bir etmişlerdir.

        Ahmet Altan’ın o liberal tarihin rezil bir dönemini savunan yazı yazması, hem de bu rezalete tamamen karşı olması gereken Cumhuriyet gibi bir gazetede bunu yapması, o bahsettiğim makûs tarihin bir özeti gibidir.

        Çok değil daha 20 yıl kadar önce Washington’daki Türkiye ile ilgili birimler, “Bizim askerlerle özel ilişkimiz, aramızda özel hatlar var” derlerdi. Nasıl ki Ahmet Altan liberalliğin makûs tarihinin şahsileşmiş bir örneğiyse aslında bu söz de cumhuriyet tarihinin özeti olan bir sözdü.

        Özellikle 11 Eylül sonrasında ABD’nin “ılımlı İslam” adı altında aramaya başladığı demokratik, İslami ülke oluşturulması hedefi, öncelikli dış politika hedefi haline geldi Amerika’da.

        Recep Tayyip Erdoğan’ın bu işi yapma ihtimaline sahip, lider özellikleri bulunan biri olduğunun tespiti AK Parti’nin iktidarından çok önce yapıldı Washington’da. İşte bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan hiçbir resmi görevi olmadığı bir dönemde Washington’a davet edildi ve Beyaz Saray’da başkanla görüştürüldü.

        O görüşmeden hemen sonra buluştuğumuzda Erdoğan’a, “Başkan sizin öneminizin farkında mı?” diye sorduğumda, “Yoo, pek olduğunu sanmıyorum” cevabını almıştım.

        Erdoğan o gün öyle sansa da daha sonra Washington’dan aldığım bilgilere göre, onun başkanla görüşmesi, yönetimce çok sayıda kamera tarafından neredeyse 360 derecelik açıdan her yönüyle, her mimiğiyle kayda alınmış. Amerikan yönetimi daha sonra bu kayıtları uzmanlarla inceleyerek Türkiye’nin gelecekteki lideriyle ileride çıkılması düşünülen yolda yapılacak büyük ve riskli işlere girişilip girişilemeyeceğinin cevabını aramış.

        Daha sonra olanlara baktığımda, herhalde o soruya “evet” cevabı verilmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Yönetim o yolun yürünebileceğine ikna olduktan sonra askerlerle kurulmuş olan özel hatlarını kesmeye karar verdi. Darbeci ideolojinin ordudan tamamen silinerek “Ilımlı İslam düzenine yol açılması mümkündür” denildi.

        Washington’da yönetimde Türkiye’yi bizlerden çok daha iyi tanıyan insanlar var ve bunlar AK Parti’nin bu tasfiye işini tek başına yapmaya giriştiğinde başarılı olamayacağını gördü ve solcu gelenekten gelen liberal insanların da desteğini yanlarına almaları gerektiği kararına vardı.

        Bizde olan her şeyin dışarıdan belirlendiğini söylemiyorum, ama Washington’da, Türkiye’de zaten oluşmaya başlayan yeni dinamiklerin yolu daha da açıldı. AK Parti’nin ilk dönemlerinde tutturduğu Avrupa Birliği söylemi, solcu gelenekten gelen yeni liberalleri dost hale getirecek en büyük kozdu. Nitekim bu koz da başarıyla oynandı.

        Orduda düzmece belgelerle büyük bir tasfiye başladı ve genelkurmay başkanları bile terör örgütü üyesi ilan edilerek hapislere atıldı. Ahmet Altan’ın başını çektiği kişiler, medyada bu yalan ve ahlaksızlığa ellerinden gelen her desteği verdiler.

        O dönemlerde ortaya attığım “liberal faşizm” kavramıyla bu kişilerin yapmaya çalıştıklarının, onları ittiği ideolojik çıkmazı da anlatmaya çalışmıştım. Sonunda kendileri açısından başarılı da oldular; darbe kültürünün temelini kuruttular. Ama bunu yaparken aynı zamanda Türkiye’ye ne tür yolların önünü açtıklarını ya görmüyorlar ya da görmezden geliyorlardı.

        Gelinen bugünkü noktada hem Washington hem de bizler, Türkiye’de yeni bir realiteyle karşı karşıyayız. Amerikan yönetimi, Türkiye’de ılımlı İslam demokrasisi kurulması yolunun sonuna gelindiğini görüyor. Bizde ise liberaller kendi açtıkları yolun demokrasiye değil bir tür faşizme gidebileceğini fark ettiler.

        Ahmet Altan, yol arkadaşı Can Dündar’dan ne kadar destek alsa da, ne kadar uğraşsa da o makûs tarihin rezilliklerini artık kimseye yutturamaz. Ahmet Altan, bu işte Amerika’nın rolü üzerine benim dediklerime inanmıyorsa gerçekleri yoldaşı Yasemin Çongar’a sorup öğrenebilir.

        Yaşanan rezillikler sayesinde, ortadan silinmesine çalışılan ulusalcı damar yine yükselmeye başladı. Ve bu damar şimdi karşı tepki vermeye hazırlanıyor.

        Bunun ilk örneğini de Cumhuriyet Gazetesi’nde göreceğiz. Çünkü orada hayli güçlü olan bu damarın, Ahmet Altan yazısından sonra Can Dündar’a fazla tahammül edebilmesi mümkün değildir.

        Diğer Yazılar