Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MEDYA âleminde dijital dünyanın etkilerinden en fazla etkilenen bölüm, dergiler oldu. Gerek uzun yazı okuma yeteneklerinin kaybolması, gerekse yeni kuşağı ilgilendiren birçok konunun dergicilik alanı dışına kayması, ayrıca ilan sektörünün ilgisinin azalmasıyla dergiler global düzeyde darbe yediler.

        Bu bir gazeteci olarak beni üzüyor tabii, ama bir dergi var ki onu her elime aldığımda “İşte budur dergicilik” diyorum ve muhteşem bir geleneğin hâlâ ölmemiş olduğunu düşünmeye başlıyorum.

        Monocle Dergisi’nden bahsediyorum. Tyler Brule yönetimindeki bu dergi her sayısında harikalar yaratıyor.

        Özellikle Japonya’ya ayırdıkları son sayısını muhakkak bulup alın. İstanbul’da bazı semtlerde kitapçılarda bulmanız mümkün Monocle’ı.

        Japonya gibi karmaşık, çok katmanlı bir konunun her yönüyle nasıl ele alındığını görünce şaşıracaksınız.

        Monocle yeni dönemin koşullarına direnmek yerine o koşullara uyum sağlayarak kendisini geliştirmiş bir yayın.

        Japonya’yı kültürü, yemeği, politikası, dış politikası, her yönüyle ele alırken konuları kısa yazılar ve okuyucuyu hiç yormayacak bir tasarımla ele alıp işlemişler. Aynı zamanda güçlü yazarlar çalıştırdıklarından her kısa yazı, çok uzun yazıların içerebileceği kadar bilgi de içeriyor.

        Derginin iç tasarımı bir sanat eseri gibi. Bu kadar çok ve karmaşık konuyu ele alırken dergide bir karışıklık, bir aksama olması gerektiğini düşünüyorsunuz ama iç örgütlenme öylesine dikkatli yapılmış ki konular her sayfaya güzel bir şekilde dağıtılmış.

        Bence derginin özellikle bu son sayısı, medya birimleri olan üniversitelerin doktora derslerinde ele alınıp detayıyla incelenmeli.

        Bu dergide biz yayıncılar açısından da önemli dersler var. En büyük ders, bu çağın koşullarına karşı mücadele etmek yerine onları anlayıp, çözümleyip kendi anlayışlarımızdan taviz vermeden o koşullara uygun ayarları yapmamız gerekiyor.

        Bu genel ilke, hepimizin çalışma ilkesi haline gelmeli. İnternet çağında kâğıt yayıncılıkta kalındığında içerikte yapılması gereken değişiklikler bence Monocle Dergisi’nin içinde var; oradan öğrenip kendimiz de aynı ilkeleri uygulamamız gerekir.

        Bir de konuları ele alırken klasik gazetecilik içgüdüsüyle değil, özellikle “life style” yazan usta yazarları yerinde gözlem yapmaya göndermek de kaçınılmaz olabiliyor galiba.

        Monocle Dergisi’nin bu kadar mükemmel olması, onların Japonya’da da bir bürolarının bulunması ve içeriğini, yerel şartları bilen usta yazarlara teslim etmesi.

        Tyler Brule’nin iki tespiti benim dikkatimi çekti. Japonya’yı “post-lüks” toplumu olarak nitelendiriyor.

        Yani Japonlar, belirli refah düzeyine ulaşmışlar ve lüks yaşamın her yönünü denemişler, ama şimdi hem üretimde hem de hayatlarında yeni bir şey olmasını bekliyorlar, yani post-lüks toplumun duralaması içindeler.

        Bu duralamanın tehlikesini de şöyle ifade ediyor Tyler Brule: “Japonya, Asya’nın İtalya’sı haline gelme tehlikesi içinde.”

        Bunları söylemekle kalmıyor, derginin ele aldığı her konuda bunu ortaya koyarak dergi içindeki editoryal bütünlüğü de sağlıyor.

        Biliyorum kafalarınız hep çok önemli, hayati sorunlarla meşgul, ama bugün kendinize bir dinlenme süresi ayırın ve Monocle Dergisi’ni alıp biraz karıştırın. Göreceksiniz zihniniz açılacak, üzerinizdeki Türkiye yükleri azalacak ve hafifleyeceksiniz.

        ÇALIŞMA NOTU: Geçen gün New York’un özellikle Soho semtinde bazı dijital yayıncılık stüdyolarında/laboratuvarlarında Facebook üzerine çalışan insanlarla birlikteydim. Facebook’un yeni ortaya koyduğu aplikasyonlar ve açılımlarla medya yayıncılığında olağanüstü işler yapmak mümkün. Gördüklerimden çok etkilendim doğrusu.

        Diğer Yazılar