Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BATI normlarıyla aldığım eğitimden mi yoksa ailemden gördüklerimden mi, bilemiyorum; kendimi bildim bileli, duygularımı özellikle üzüntümü dışarıya vurmamaya çalışırım.

        Bu, Türkiye gibi ülkelerde oldukça zor bir hayat tarzı getiriyor beraberinde.

        Yıllar içinde Türkiye çok darbe vurdu ruhuma; birçok olay yaşadım ve gördüm; üzüntülerimi hep içime attım.

        Bunun bana nasıl darbe vurduğunun, yıllar içinde içimi nasıl da kanırttığının cumartesi gecesine kadar farkında değildim.

        *

        -1972 yılında 3 abi sabaha karşı Ankara’da asılınca genç kalbime ilk büyük darbeyi yedim. Sabaha karşı içimden gelen yüksek sesle ağlama duygusunu yine bastırdım. Onları astıranlara teslim olmak olacaktı ağlamak bana göre.

        -1977 yılında 1 Mayıs’ta Taksim’de kanların sel olup aktığı haberi gelince arkadaşlarımla bakıp kaldık birbirimize. Ben yine kapıp koyvermedim kendimi. Bu gibi durumlarda yıkılmadan gündelik rutine devam etmek bir tür direnmeydi benim için.

        -Bir yıl sonra 7 Türkiye İşçi Partili gencin öldürüldüğü haberi gelince önceki gün katliamın olduğu yere çok yakın toplandığımızdan boğazımın düğümlenmesini yine açamadım. Dik durmaya çalıştım.

        -Yılı tam hatırlamıyorum, ama bir cumartesi günüydü, fakültede ders yoktu. Sınıftan tanıdığım bir öğrencim odama sohbet için geldi. Arkadaşça sol siyasetten Türkiye’den konuştuk. Genç giderken “Hocam pazartesi günü görüşürüz” dedi. 10 dakika sonra bahçeden silah sesi geldi. Cenazesinin öncesinde odamda yine ağlamadım, ama sessiz bir çığlık attım.

        -Sivas 1993... Yine sessiz çığlık.

        *

        60 yıldır bütün bunları yaşadım ve hemen hepsinde “Gelecek daha iyi olacak; dayan Serdar dayan” dedim kendime.

        Yıllar geçti, 60 yaşıma geldim. Hiçbir şeyin geçtiği yok. Acılar aynen sürüyor. Hâlâ “Belki ilerde daha iyi olacak” diyorum, ama bunu sadece oğlum için söylüyorum, benim artık kendim için bir beklentim tabii ki yok...

        Dediğim gibi ben bu tür toplumsal olaylarda insanın duygularını göstermemesini ve hayatın rutinine sarılarak devam etmesini bir tür direniş olarak görürüm.

        Bu kıyımları yapanlar, yaptıranlar bizi yıkmak, çaresiz bırakmak ve ağlatmak isterler ya, ben inadına duygularımı saklayarak ayakta kalayım diye düşündüm hep.

        Cumartresi bütün gün tavrım böyleydi, hatta konuştuğum bazı arkadaşlara hayatın başka rutinlerinden bahsederek kafalarını rahatlatmaya bile çalıştım.

        Bu aralar tek başımayım. Duygularımı paylaşacağım arkadaşım da evde değil.

        Gece ilerledikçe uyku da tutmadı. Tutmadı derken arada bir kısa uyuklayıp uyanıyordum. Televizyon kanalları arasında seyretmeden dolaşıyordum.

        Gece 2 civarında bir Türk filmine takıldım. Çanakkale Savaşı üzerineydi... Filmin bir sahnesinde orta yaşlı bir kadın, komutana 2 çift çorap bırakıyor ve “Bunları kocam ve oğlum için örmüştüm, ama savaştan dönemediler, şehit oldular. Şimdi sen bunları başka askerlere ver de kocamın, oğlumun şehit kalpleri rahat etsin; benim de” diyordu.

        Ben bu sahneyi seyreder seyretmez içimdeki yılların birikimini, yılların tıkanmışlığını salıverdim dışarıya. Kontrolsüz bir şekilde ağlamaya başladım.

        Yıllardır kendimi tutmaktan ruhum tıkanmış olmalı. Öyle çok ağladım ki... Bu sefer de ağlamaktan tıkanmaya başladım.

        İçimde olağanüstü bir hüzün, kaybedilmiş yılların getirdiği eziklik ve çaresizlik var.

        Cumartesi sabahı yaşananlar beni çözdü ve yıllar sonra sonunda ağlayarak teslim oldum.

        *

        Bu şekilde acılara acı katan yazılar yazmamaya da karalıydım, bu yüzden kusura bakmayın ama yaşadıklarımı bir şekilde paylaşmam lazımdı.

        Kendimi toparlıyorum, toparlayacağım. Teröriste onu ortamıza salanlara inat toparlanacağım ve hep yapmaya çalıştığımı yaparak yani gündelik rutinimi ve işlerimi yapmaya çalışarak bu şekilde direneceğim.

        Bu yazıya bakmayın siz, matem günleri geçsin ben yine mizah yazacağım. Buna devam çünkü benim için mizah bir tür direniş, bir tür ayakta kalma savaşı, bir duruştur.

        Merak etmeyin paylaştığımız bu ortak yaşamın her yönüne sahip çıkarak birlikte yeneceğiz onları...

        Diğer Yazılar