Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünya savaşlarından sonra global dünyaya düzen getirmek için adımlar atıldı. Şimdi bu düzen her yönüyle çöktü veya çökmekte. Hiçbir ülke bu çöküşe hazır değildi. Türkiye ise global çöküşten en fazla etkilenen ülkeler arasında.

        Birinci Dünya Savaşı’nın ardından dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine Ortadoğu’ya yeni düzen getirilme çalışması, Sykes-Picot Anlaşması’yla yapıldı. Ortadoğu’ya suni sınırlar çizilerek “tüm barışları sona erdirecek bir barış” getirildi. Oluşan yeni harita, kriz çıkarmak için özel planlanmış gibiydi. Ve krizler de kısa sürede çıktı. Çöküş ise 21’inci yüzyılda gerçekleşti. Suni Ortadoğu, kendi içine yerleştirilen yapısal streslere ancak bu zamana kadar dayanabildi.

        İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da ileride Amerika’nın liderliğinde çalışacak dünyanın kurumları getirildi. İlk savaştan sonra oluşan yeni düzenden en fazla etkilenen Türkiye, ikinci savaştan sonra oluşan yeni düzende de aktif biçimde yer aldı.

        Terör, Müslüman ülkelerdeki sistemi oturtamama ve Suriye nedeniyle yanıbaşımızdaki Ortadoğu düzeni çöktü.

        Şimdi de İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasıyla ikinci savaş sonrasında oluşan yeni global düzenin o ayağı da çöküyor. Yani dünya bir çalkantı içinde ve ne yazık ki anlattığım nedenlerden dolayı Türkiye bu çalkantının tam da ortasında.

        Ortadoğu’da ve Batı dünyasında çöken düzenlerin yerine ne geleceği henüz belli değil, ama şurası kesin ki bir düzen mutlaka getirilecek. 21’inci yüzyıl, yeni dünya düzeninin kurulduğu ve global haritaların yeniden çizildiği yüzyıl olacak.

        Ortadoğu’daki özel konumu ve Batı’yla ilişkilerindeki özel bağlantıları nedeniyle bu değişimde Türkiye’nin nasıl bir rol oynayacağı ve konumunun ne olacağı en çok merak edilen ama şu anda cevabı meçhul olan bir konu.

        Türkiye’nin bir an önce kendi pozisyonunu netleştirmesi ve global dünyanın geleceğinde kendisine biçtiği rol ve konumu dünyaya anlatması gerekiyor.

        Terör krizi, ekonomik kriz derken bizler haddinden fazla içimize kapandık; oysa şu anda Türkiye’nin en önemli sorunu dış politikadır. Çünkü bir süredir yürütülen dış politika, bizi hem Ortadoğu’da hem de Batı’da tıkanma noktasına getirmiştir. Stratejik fanteziler eşliğinde yürütülen bu dış politika neredeyse felaketimize yol açmak üzereydi. Neyse ki içinde bulunduğumuz tüm düzenler çöküyor da biz de zaten iflas etmiş bu politikadan hızla çıkıp yeni bir şeyler söyleme imkânına kavuştuk.

        YENİ DÜZEN NASIL KURULACAK?

        İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasından hemen sonra Çin’in önderliğinde Dünya Bankası’nın yerine getirilip onun gibi çalışacak yeni bir global banka kurulmasının gündeme gelmesi önceden planlanmasa da pek tesadüfi değildir. Çünkü Çin, çöken düzenin yerine kurulacak yeni düzenin hâkim ülkesi olmayı planlıyor. Bu konuda Rusya’yla da işbirliği yapabilir.

        İngiltere, Amerika ile özel ilişkisi doğrultusunda yeni düzende söz sahibi olmaya, direnmeye çalışırken Avrupa’nın Almanya tarafından uzun süreli taşınabileceği meçhul gibi görünüyor. (Tam bugünlerde Türkiye’nin, Alman heyetinin İncirlik ziyaretine izin vermemesiyle bir krizin patlaması da tesadüfi değildir. Bu da yeni düzen kurulması sürecinin parçası olan bir anlaşmazlıktır.)

        Yeni düzenin süper devleti olmak için ekonomisi ve dünyaya katkısı nedeniyle zaten buna hazır olan Çin, uçak gemileri atağıyla da dünya polisi olmanın adımlarını atıyor.

        Ancak yeni dünya düzeni nasıl kurulursa kurulsun bunda Türkiye merkezi önemde bir rol oynayacak. Hangi senaryoya bakarsanız bakın, yeni global düzenin sürdürülebilir ve barışı getirecek bir sistem olabilmesi için Türkiye’nin kendisini “seküler, modern ve özgürlükçü bir Müslüman demokrasi” olarak tanımlaması ve hem iç siyasette hem de dış politikada adımlarını sağlam biçimde atması gerekmektedir.

        Bu bir “paradigmatik kopuş” anlamına geliyor; yani Türkiye son yıllarda içeride ve dışarıda yaptığı, sonuçları çok da ağır olan yanlışlarından bir özeleştiriyle vazgeçmeli ve aslında eski olan yeni yönüne doğru gitmelidir.

        Dış politikada küslerle barışma ve İsrail’le atılan adımlar, AK Parti’nin de bu zorunluluğu gördüğünü ve konu üzerinde düşünmeye başladığını gösteriyor. Aslında AK Parti’nin de geleceği, bu global düzenin yeniden kurulması sürecinde Türkiye’nin konumu ve rolünü nasıl yöneteceğine de bağlı görünüyor.

        Umarım başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm AK Parti yönetim kadroları, Türkiye’yi bir cumhuriyet olarak var eden ve onu global dünyanın merkez ülkesi yapacak özelliklerin “seküler, modern ve özgürlükçü bir Müslüman demokrasi” olabilmemizde yatmakta olduğunu görüp bunun temellerini sağlamlaştırma yolunda adımları bir an önce atarlar.

        TURİZM KRİZİNİN ASIL NEDENİ

        Terör tehdidi nedeniyle turizmin bu kadar darbe alması, galiba “milenyal” diye adlandırılan kuşağın hayata karşı tavrından da kaynaklanmakta. Dijital devrimin içine doğan milenyal kuşağın tatil kavramı yaklaşımına baktığımızda, tatilde hiç risk almayı sevmedikleri ortaya çıkıyor. Bu kuşak fazla maceracı değil, gittiği yerlerde fazla sürpriz olsun istemiyor.

        Tek başına tatile de çok sıcak yaklaşıyorlar. Onlar için tatil yerinde gerçek deneyimler yaşamak yerine selfie çekip sosyal medyada paylaşmak çok daha önemli. Dahası, gidilen yerlerde yenilikleri bizzat görmek yerine başkalarının sosyal medya hesaplarından o yerlerle ilgili fotoğrafları izlemek ve yorumları okumak onlara daha çekici geliyor.

        Bu duruma bir de terör tehdidi eklenince bu kuşak, turizmden tamamen vazgeçebiliyor. Tatil yerlerimize gelen yabancı turistin bu kadar düşmesinin temelinde bu davranış normları da var.

        Diğer Yazılar