Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu tür konular gündeme gelince otomatik tepki verenler var, sayıları da hayli çok.

        Onları anlayabiliyorum, çünkü korkuyorlar.

        Savcıya, hâkime ve polise türban taktırılmamasını söyleyenlerin hayli mantıki gerekçeleri de var.

        Onları anlamakla ve korkularını paylaşmakla birlikte ben kişisel olarak, yazar Serdar Turgut olarak poliste türbana karşı çıkamıyorum.

        Tepki gösterenler ve kızacaklar olanlar çıkacak biliyorum, hatta bu konuyu yazacağımı anlattığım en yakın çevremden tepkiler gelmeye başladı bile.

        Açıkçası karım hayli kızgın ve yanlış yaptığımı söylüyor.

        Tavrımın nedenini açıklayabilmek için kişisel yakın tarihimi biraz anlatmalıyım.

        Geçmişte aldığımız tavırlar, savunduğumuz ideolojiler ve siyasi tavırlarımız bugünlerimizi de belirler.

        Onlar sadece geçmişte kalmış olan hayaletler değildir, şahsen ben bugünlerde o hayaletlerin daima yükünü hissediyorum.

        MARKSİST OLARAK TAVRIM

        Genç yaşlarımda Marksist olduğum zaman insanların kendileri hakkında aldıkları kararlara, hayat tarzı seçimlerine katiyen müdahale edilmemesi, eğer böyle bir şey olursa müdahaleyi yapanlarla mücadele edilmesi gerektiğini düşündüm ve yazdım.

        Marksist bir öğretim görevlisi olarak hukuk fakültesinde görev yaptığım sırada yaşadığım bir olay diyebilirim ki hayatımı değiştirdi.

        O SABAH OLANLAR

        Üniversitelerde daima büyük olayların yaşandığı günlerdeyiz.

        Sağ-sol çatışmaları her gün canlar alıyordu.

        Fakülte yönetimi, biz hocalara her gün kapıda nöbet görevi veriyordu.

        O gün de görev bendeydi.

        Kapı önüne gelince ne gördüm biliyor musunuz?

        Sağ ve sol tarafta yüzlerce öğrenci birbirlerine her an saldıracak gibi duruyorlardı.

        Polis de ortadaydı, ama onların ilgisi bu öğrencilere değil ortada ürkek biçimde durmakta olan türbanlı öğrencilere yoğunlaşmıştı.

        Sanki en önemli güvenlik sorunu onlar gibiymiş ve onların kontrol edilmesi en önemli meseleymiş gibi davranıyorlardı. Polis şefine, görevli öğretim üyesi sıfatıyla gittim ve “Kızları içeri alsak da bir arbedenin içinde kalmasalar” dedim.

        O KAFA

        Onların içeri alınmalarının dekanlıkça yasaklandığını söylediler.

        Duyduğuma inanamadım ve içimdeki öfke büyüdü.

        “Onlar benim özel öğrencilerim” diyerek polis kordonunu yardım ve kızları içeriye aldım.

        Aylar içinde de fakülteden kovuldum.

        Hiç üzülmedim, gönlüm çok rahattı ve doğru olanı yaptığıma inanıyordum.

        Ve hayatımın geri kalanında da bu konularda tavrımın bu şekilde olması gerektiğine karar verdim.

        BEN DE KORKUYORUM AMA...

        Evet geldik bugünlere, türbanlı polis haberini duyunca o günleri hatırladım.

        Beni ben yapan değerleri yeniden düşündüm.

        Ne yapacağım şimdi bilemiyorum, türbanlı polis kavramına karşı çıkmak bana geçmişimi reddetmek gibi geliyor.

        Bunu da istemiyorum; çünkü ben o geçmişe çok emek verdim, onu çok seviyorum.

        Yazının girişinde dediğim gibi, korkanları tamamen anlamakla birlikte, hatta ben de korktuğum halde prensip gereği türbanlı polis kavramına karşı çıkmam imkânsız.

        YA O POLİS KIZARSA

        Benim tecrübelerime göre, bu gibi ilkeli duruş sergileyenler daima bir şekilde hayal kırıklığına uğramışlardır.

        Yani hayat bazen ilke filan düşünmez, sizi ve ilkelerinizi ezer geçer.

        Bu riskin olduğunu biliyorum.

        Örneğin, “O türbanlı polis ya benim deist olduğumu bilir ve bu yüzden bana kızıp cezalandırmaya kalkışırsa” diye de düşünüyorum tabii ki. Ama ben yine prensiplerime bağlı kalacağım ve Marksist geçmişime saygı olarak türbanlı polis kavramını da destekleyeceğim.

        Diğer Yazılar