Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç gündür “beyaz Türkler” ve hayat tarzı algılarının Türkiye gündemindeki belirleyici konumu üzerine yazıyorum.

        Konuyu ilk açan Oray Eğin’di, sonra Ertuğrul Özkök de kısaca değindi meseleye. Bu konuyu çok önemli, neredeyse hayati önemde gördüğümden ne kadar çok düşünen insan katılırsa diyaloğa o kadar iyi olacak. Hayatını dini esaslar üzerine kurmuş kişilerle tanımı üzerinde pek anlaşamasak da beyaz Türkler denilen kesim konu üzerinde kapsamlı düşünmeyi beceremediğinden, birbirleriyle de makul konuşamadıklarından hayat tarzı farklarından kaynaklanan çelişkiler Türkiye’de “uzlaşmaz” çelişki halini almıştır.

        Aslında makul bir ortak çözümü bulunan bu işin bu kadar büyük bir çelişki haline gelmesi Türkiye açısından tehlikeli bir durum yaratmıştır.

        Bu tehlikeyi bizler gündelik hayatımızın koşuşturmaları içinde tam göremesek de düşmanlarımız bunu görmekte ve bizleri bölmek, savaştırmak için kullanmaktalar.

        15 TEMMUZ GECESİ

        Beyaz Türkler ile dindar kesim arasındaki hayat tarzı çelişkilerinden kaynaklanan uzlaşmazlığın ne kadar büyük bir potansiyel tehlike teşkil ettiği darbe girişimi gecesi belli oldu.

        (Bu aşamada şu notu belirtmeliyim. Türk sol geleneğinde istikrarlı biçimde derin düşünce üretebilen dergi BİRİKİM’in son sayısında Ömer Laçiner’in 15 Temmuz darbe girişimi üzerine güzel bir analizi bulunuyor. Bu bölümde söyleyeceklerim büyük ölçüde o yazıdan öğrendiklerime dayanıyor. Gayet tabii ki burada dediklerim beni bağlar; yanlış anladıklarım, iyi kavrayamadıklarım Ömer Laçiner’in yazısını lekelemesin. Onun yazısını bulup okumanızı tavsiye ediyorum.)

        DARBE GECESİ LAİKLER

        Daha önce içgüdümle şu tespiti yapmıştım: Darbe gecesi “Yurtta Sulh Komitesi” imzasıyla okutulan metin, bilinçli bir biçimde sanki laiklerin, Atatürkçülerin elinden çıkmış izlenimi verecek şekilde kaleme alınmış gibiydi.

        Sonra darbe girişiminden asıl sorumlu olanlar ortaya çıkınca bunun büyük bir şeytani planın parçası olduğu, o metnin aslında Atatürk’e düşman olanlar tarafından sanki laiklerin elinden çıkmış gibi değerlendirilmesi için yazıldığı belli oldu.

        PEKİ NEDEN BÖYLE YAPILDI?

        Çünkü darbeciler büyük ihtimalle yabancı güçlerden destek alarak yaptıkları şeytani planlarında bu ülkenin asıl büyük ve potansiyel çelişkisinin hayat tarzı farklılıklarından kaynaklandığını gördüler.

        Ve o gece “AK Parti yanlıları, yani dini hisleri güçlü kitle sokağa döküldükten sonra laikleri de sokağa dökersek onları karşı karşıya getirir, bir iç savaş başlatırız” diye düşünmüş olmalılar.

        Şu ana kadar gelen tüm bilgiler, tüm istihbaratlar bunu işaret ediyor.

        Anladığım şeytani plana göre, laik kesim ya o gece okunan metne inanıp darbeye destek için ya da inanmayarak darbe karşıtı olarak sokağa çıktığında, kendisine hiç uymayan, korkutan, hatta Murat Belge’ye, “O tür sloganların arasında benim ne işim var” dedirten sloganları duyunca bu kitleyle karşı karşıya gelecek, provokasyonlarla da iki kesimin çatışmaları sağlanacaktı.

        Bir kesim için “O gece sokağa inmediler” deniliyor ya, ben bu analizi yaptıktan sonra “İyi ki de inmediler” diye düşünüyorum.

        O gece laik kesimin çoğunlukla sessiz kalması ve daha sonra CHP aracılığıyla AK Parti’yle darbeye karşı makul bir düzeyde buluşması Türkiye’yi kurtarmıştır.

        NE YAPMALI?

        Eğer bu analiz doğruysa, hayat tarzı farklılıkları potansiyel bir tehlike gibi algılatılıyorsa o zaman bunu nasıl çözeceğimiz üzerine yoğunlaşacağız. Bunun başka çaresi yok.

        Oray Eğin’in yapmış olduğu tespit doğrudur. Beyaz Türk denilen kesim hayat tarzı konularına öyle bir dalmıştır ki, genel sorunlar hakkında tutarlı, içi dolu sözler söyleyememektedir. Büyük çoğunluk Türkiye’nin tüm sorunlarını neredeyse, “Acaba happy hour’umuzu sürdürebilecek miyiz?” düzeyi çerçevesinde algılamaya başlamışlardır.

        Ama bu düzeysizliğin, bu yetersizliğin tespitini yaptıktan sonra Oray Eğin gibi onları terk etmeyeceğiz, aksine onlarla birlikte hayatı paylaşırken diyalog yollarını açık tutacağız.

        BEYAZ TÜRKLÜK ASLINDA NEDİR?

        Beyaz Türklüğün sadece hayat tarzı sorunlarını düşünmekle sınırlı olmadığını, beyaz Türk olmanın “demokrat, özgürlükçü, başkalarının hayat tarzı tercihlerine saygılı olmayı” da içermesi gerektiğini anlatacak ve bunun teorisini yapmayı da sürdüreceğiz.

        Kendi mahallemiz olarak kabul edebileceğimiz yerde bunu yaparken diğer mahalleyle de komşuluk kapılarını açık tutmak için çok gayret edeceğiz.

        Hem kendi mahallemizden hem de karşı mahalleden çıkabilecek kötü niyetli, düşmanca tavırları dışlayıp, bunları içimizden ayıklayıp her şeye rağmen açık tutacağımız komşu kapılarından geçerek makul bir alanda mutlaka buluşacağız.

        Bunu Türkiye’ye borçluyuz; çünkü gördüğünüz gibi bize düşman olanlar, bizi bölmek isteyenler, bu işi elimize alıp kendimiz çözmediğimiz takdirde bu kozu tekrardan oynayabilirler.

        ÇOCUKLARIMIZ İÇİN

        Buna izin veremeyiz; çünkü hepimizin çocuğu, torunları var. Kendimiz için olmasa bile onlar için bunu mutlaka yapmalıyız. Hem bu o kadar da zor bir iş değil; her mahallede olduğuna inandığım makul ve sakin düşünebilen insanlar çıkıp konuşsa bile çözülebilir bu konu.

        Türkiye “demokrat, laik, modern ve Müslüman” bir ülke olmalıdır. Tüm bu vasıfları içinde toplamış bir ülke olmak bizim alın yazımızdır. Bu başarıldığı takdirde Türkiye ilk ve tek seküler, Müslüman bir demokrasiye sahip olacaktır.

        Bu imkân sadece Türkiye’nin elinde vardır. Buna giden yol da bizlerin makul olanda anlaşmasından geçiyor.

        Diğer Yazılar