Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Okumamış olanlar için hatırlatayım; benim Washington DC’de oturan “Bir Bilen” diye adlandırdığım dostum vardır. 70’li yaşlarında olan “Bir Bilen” uzun yıllar boyunca Washington’daki istihbarat çevrelerinin (intelligence community) akil adamı konumundaydı.

        Devletin çeşitli istihbarat birimlerinde yer alan kişilerin birbirleriyle konuştuğu, bilgi paylaştığı bu topluluğa bir devlet adamı bilgisi ve görgüsüyle katkıda bulunan bir insandır Bir Bilen. Şu anda hiçbir aktif görevi olmamasına rağmen bilgisiyle, birikimiyle devletin her biriminden saygı gören bir düşünce insanıdır.

        Ben onu çok uzun yıllar önce Amerikan devletinin işleyişi hakkında bilgi alma çabam sürecinde tanımıştım. Yıllar içinde bana hep dürüstçe yorumlar yaptı. Ben de ondan aldığım bilgileri sağlam yorumlar yapmak için kullandım. Profesyonel ilişkimizde bana hiç bilgi sızdırmadı, sadece analizler yapıp sorduğum sorulara imkânı dahilinde cevaplar verdi

        Çok uzun süredir konuşmuyorduk ve ben buluşabileceğimizi bile sanmazken, ABD’ye gelir gelmez henüz Washington’a bile geçmemişken New York’ta bir araya geldik.

        GÜZEL HABER

        Ben bu defa çok olumsuz şeyler duyacağımı beklerken, tam tersine yüzü gülen, optimist “Bir Bilen” ile karşılaştım. “Bizim tüm devlet birimlerimizde Musul harekâtının başarısının Türkiye’ye borçlu olduğu konuşuluyor” diye söze girdi.

        “Bu nasıl olur, Musul’daki operasyona Türkiye istediği boyutta katılamadı” diyecek oldum, sözümü kesip çantasından hayli kullanılmış olduğu belli bir bölge haritası çıkardı ve bana haritada Suriye’deki Dabık’ı işaret etti.

        RESMEN GELMEYECEK TEŞEKKÜR

        “Türkiye’nin desteklediği güçlerin Dabık’ı alması DEAŞ’a öylesine büyük bir darbe oldu, moralleri öylesine bozuldu ki, Musul’daki harekâttan bu kadar hızlı çözüm alınması da örgütteki bu moral bozukluğuyla bağlantılıdır. Bizim tarafımızdaki resmen açıklanmayacak değerlendirme budur” dedi.

        Dabık’ın, DEAŞ’ın örgüt olarak hayati önemde olduğunu anlattı. Tüm zamanların sonunu getirecek apokaliptik savaşın yeri olarak Dabık’ın, DEAŞ’ın kendi ideolojik söylemi içindeki önemini anlattı. Bu konularda hayli okumuş ve kafa yormuş olduğu belliydi. Benim bu tür konulardaki bilgisizliğimi de bildiğinden kelimelerini tartarak ve dikkatli kullanıyordu.

        Türkiye’nin desteklediği güçlerin Dabık’ı DEAŞ’tan temizlemesiyle örgütün kendi varlığını tanımlayan ve dahası örgütü ayakta tutan söylemin bir anda çöktüğünü ve bunun onlar için müthiş bir ideolojik yıkım yarattığını anlattı. Musul’daki operasyona katılan tüm çevrelerin, Türkiye’nin katkısını gayet iyi bildiklerini ve bu işteki önemini kavradıklarını da söyledi.

        Dabık, DEAŞ için o kadar önemlidir ki bu örgütün online dergisinin adı bile Dabık’tır. Yine DEAŞ’ın kurmuş olduğu haber ajansı Amaq da Dabık’ın yer aldığı bölgeye verilmiş olan addır” diye anlattıktan sonra “DEAŞ böylece örgüt yapısına ve ideolojik söylemine Türkiye sayesinde öldürücü bir darbe yemiş oldu” dedi.

        “Amerikan yönetimi de bu yapılan işin önemini ve Türkiye’nin gücünü, bölgedeki etkinliğini biliyor” dedikten sonra benim, “Peki bundan sonra ne olur?” diye sormam üzerine de şu cevabı verdi: “Şimdi örgütün morali bozuk, militanlarını anladığım kadarıyla Rakka’da topluyor. Mutlaka karşı bir moral operasyonu düzenlemeye çalışacaklardır. Bu aşamada Türkiye ile Amerika’nın Rakka’ya yönelik bir operasyon yapması en mantıklı çözüm olarak görünüyor. Ama şu anda bölgede her şey birbirine o kadar karışmış durumda ki bu yapılabilecek mi yoksa diplomasi oyunları sonucunda yine farklı yönlere mi gidilecek, bunu hep birlikte göreceğiz.”

        ABD SEÇİMİNDE TÜRKİYE FAKTÖRÜ

        Adaylar arasında yapılan tartışmalarda adı pek geçmese de Türkiye’nin hayaleti sürekli Amerikan seçimin üzerinde dolaşıyor ve gölgesi gündelik gelişmelere düşüyor. Çünkü iki aday da, iki partinin önde gelenleri de biliyor ki önümüzdeki yıllarda Türkiye’yle ilişkilerin nasıl olacağı, Amerikan dış politikasının başarısı konusunda hayli belirleyici rol oynayacak.

        50 İMZALI BİLDİRİ

        Meseleye Amerikan devleti içinde nasıl yaklaşıldığı hakkında bilgi verebilmek için arka planda olanlardan biraz bahsetmek zorundayım. Bundan bir süre önce Amerika’nın dış politikasında hayli etkin isimlerden oluşan 50 kişinin imzaladığı bir bildiri verildi devlet birimlerine. Bu bildiride Trump’ın başkan olmasının Amerikan dış politikasına darbeler vuracağı ve bunun çok tehlikeli sonuçlara yol açacağı söylendi.

        Bu Amerikan bürokrasisi açısından ilk defa görülen bir hareketti. Bundan sonra Hillary Clinton’ın eğer başkan seçilirse dış politika kadrosunda sadece Demokrat isimlere değil Cumhuriyetçilere yakın bürokratlara da yer vereceği söyleniyor. Bu bildiriye Hillary Clinton’a destek için imza koyan isimler, Donald Trump’a ulusal güvenlik ve askeri konularda danışmanlık yapan ve seçildiği takdirde onun bu konulardaki en üstteki adamı olacak General Michael Flynn’ı son derece ürkütücü buluyorlar. Ve bir istihbarat elemanı olan Michael Flynn ile devlet politikası yapılamayacağını belirtiyorlar.

        Flynn, Donald Trump gibi DEAŞ ve benzeri örgütlere karşı çok sert ve acımasız mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyor. Fakat Michael Flynn bu mücadelede Türkiye gibi Müslüman ülkelerle işbirliği yapmanın da önemini çok güzel kavramış ve bunu Donald Trump’a da anlatmış görünüyor.

        Yani Donald Trump seçilirse, Suriye’de Esad’a destek için Rusya’yla ortak hareket etmeye eğilimli olsa da Türkiye’yle de ortak çalışmalar yapılmasını dışlamıyor.

        VE KÜRTLER

        Hillary’ye destek veren geleneksel bürokratlar ise Suriye ve bölgede Kürtlerle birlikte hareket etmenin önemini vurguluyorlar. Hatta bahsettiğim bildiride imzası bulunan bir diplomat bana, Amerika’nın Suriye Kürtlerine desteğinin Türkiye’ye sürpriz olamayacağı ve bunu Başkan Obama’nın bir telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bizzat ilettiğini de söyledi.

        Yani anlayacağınız, bu konuda Obama’nın politikasını sürdüreceği belli olan Hillary Clinton, Kürtlerle işbirliği için Türkiye’yi üzmeye hazır gibi görünüyor. Tabii bütün bunlar şu anda çektiğimiz fotoğraftan ibaret ve süreç içinde değişmeye de açık olan konular.

        ‘SOFT POWER’ OLARAK LİDER TÜRKİYE

        Buraya geldiğimden ve sahaya indiğimden bu yana çok aza zaman geçmesine rağmen konuştuğum tüm uzmanlar ve bürokratlardan ortak bir tespit duydum. Bu tespit benim de gönlümde yatan bir düşünce olduğu için ve bu fırsatının kaçırılması yolunda olduğumuzdan üzüntüm hayli arttı. Sorunların sadece askeri güçle çözülmesinin imkânsız olduğu bölgede, modern, seküler, demokratik ve Müslüman bir ülkenin rol modeli olarak ağırlığını bir türlü koymamasının dünyanın kaderini etkileyecek kadar önemli bir sorun olduğu söyleniyor. Türkiye’nin bu rolü üstlenmeye en yakın ülke olduğu ve böyle bir Türkiye’nin bölgeye “soft power” olarak damgasını vurması durumunda çözülemeyecek bir sorun bulunmadığı da belirtiliyor. “Önümüzdeki yıllarda ABD açısından dünyada önemi olan sadece üç ülke var, gerisi kaba sesten ibarettir” diyen önemi ve tecrübeli bir diplomat, bu üç önemli ülkenin Japonya, Almanya ve Türkiye olduğunu söyledi. Türkiye’nin kolaylıkla oynayabileceği soft power rolünden uzaklama sinyalleri vermesinin hem Türkiye hem de ABD açısından trajik olduğunu söyleyen bu tecrübeli diplomatın görüşleri beni üzdü.

        Diğer Yazılar