Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu başlıklı yazıyı, seçimi izlemek için Amerika’ya gelmeden önce 30 Eylül’de İstanbul’da yazmıştım. Çağla adında çok dikkatli genç bir okuyucum, “Siz daha önce Trump’ın başkan seçileceğini yazmıştınız” diye mesaj atınca, ona “O yazıyı bulmam için bana yardımcı olabilir misin?” diye sordum.

        O da yazıyı bana gönderdi. Çağla’ya teşekkür ettim ve Trump’ın başkanlığı kazanacağını nedenleriyle anlattığım o yazıyı bugün tekrardan koyuyorum.

        İşte Trump’ın başkan olacağını ilan ettiğim 30 Eylül’deki yazım:

        “Plato’nun ‘Devlet’ adlı eserinde hepimizi çok korkutması gereken bir cümle var. O bölümde Sokrat, arkadaşlarıyla değişik politik sistemlerin niteliklerini ve onların zamanla başka bir sisteme evrilmelerini tartışıyordu.

        O diyalogda Sokrat, demokrasi hakkında son derece karamsardı. ‘Tiranlık büyük ihtimalle demokratik sistemin içinde oluşur’ demekteydi.

        Demokrasi hakkında son derece ağır bir yorumdu bu, ama özellikle 20’nci yüzyıl sonu ve 21’inci yüzyıl başındaki gelişmeler çerçevesinde çok da haksız olmayan bir gözlemdi.

        Sokrat özellikle ‘ileri demokrasi’ diyebileceğimiz, yani bireysel hak ve özgürlüklerin sonuna kadar kullanıldığı, her türlü hayat tarzının kabullenilip teşvik edildiği demokrasilerin, bir aşamada tiranlığa dönüşmesi ihtimali olduğunu söylemekteydi.

        SİSTEMİN KORUYUCULARI HALKA KARŞI

        Bu sistem, elitlerin kontrolü altında olduğu takdirde sorunsuz işleyebiliyordu. Sistemde birbirine rakip gibi görünen birden fazla parti bile olsa, elitlerin koyduğu sınırlar içinde kalındığında sistem yıllarca devam ediyordu. Ancak o süreçte demokrasinin mantığı gereği, kendilerine maksimum özgürlükler ve haklar verilen, daha fazlası da vaat edilen kitleler, hak ve özgürlükleri tatmin edilmeyince tepkili olmaya başlıyorlar. Bir süre sonra da kızgınlıkları sistemin kendisine ve elitlere dönüyor.

        ÇOĞUNLUĞUN DİKTATÖRLÜĞÜ

        Bu kızgınlık ve tepki, elitler tarafından sistem içinde tutulup eritilmezse bir süre sonra bu durum kitlelerin isyanına ve çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşebiliyor. Bu siyasi isyana, kalabalık çetelerin duygusallığına benzer nefret söylemleri hâkim oluyor. Plato’nun analizinden yola çıkılıp gelinecek nokta da budur.

        TRUMP’A HAZIR MIYIZ?

        Bu kadar uzun bir girişi, yaklaşmakta olan Amerikan seçiminin bir analizini yapmak ve ‘Acaba bizler Trump’ın başkanlığına hazır mıyız?’ diye sormak için yaptım.

        Seçim kampanyasının şimdiye kadarki bölümüne bakınca, yerleşik düzenin sistemi korumak için tüm gücünü Hillary Clinton için seferber ettiğini, Donald Trump’ın ise kitlelerde oluşan tepki, kızgınlık ve tatminsizliği, kendisine oya dönüştürmek için çalıştığını görüyorsunuz.

        Eric Hoffer 1951 yılında yazdığı, şimdi klasik sayılan ‘The True Believer’ (Gerçek İnanan) adlı kitabında, 20’nci yüzyılın başındaki gerçek kitlesel hareketlerin dinamiklerini, temel özelliklerini analiz etmiş. O analiz, bugün özellikle Amerika’da yaşanmakta olanları açıklıyor.

        KOLEKTİF HÜSRAN

        Bireylerin yaşadıkları hüsranların bir ‘kolektif hüsrana’dönüşmesi üzerine elitlerin koruması altındaki sistemin de çökeceği ve bu kolektif hüsranı kendi söylemleri doğrultusunda yönlendiren bir liderin çıkması durumunda sistemin kendisinin de değişeceği söyleniyor. Demokrasi lafları sürse de yerine gelecek yeni sistemin öyle çok da demokratik filan olmayacağı, ama yine de kitlelerin onayını alacağı belli.

        TABLOİT SİYASETÇİ

        Donald Trump’ın yükseliş hikâyesine bakarsanız, onun halkın yoğun olarak kullandığı kanalları çok iyi değerlendirdiğini görürsünüz.

        O hep halkın okuduğu New York tabloitlerinde çıkar, (sistemin siyasetçisi Hillary Clinton ise yerleşik düzenin en büyük savunucusu New York Times’ın adayıdır), reality televizyonunun bir starıdır, Twitter’da da çok aktiftir.

        Anlayacağınız Trump, halkın tatminsizliğini, tepkisini çok iyi okuyup anlamış ve çok güzel manipüle edebilmektedir. Sistemin yayın organları ve ‘organik aydınları’ (kavram Antonio Gramsci’nin), onun son tartışmayı kaybettiğini söylüyorlar ya, emin olun bu kaybetmişlik duygusu da onun lehine çalışıyor.

        Çünkü kitleler de kendilerini kaybetmiş olarak görüyor ve kendilerini Trump’la özdeşleştiriyor.

        Anlayacağız, büyük bir son dakika gelişmesi olmazsa Trump’ın seçilme ihtimali büyüktür. Umarım Türkiye onun başkanlığına hazırdır. Ben onun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çok iyi anlaşacağını düşünmekteyim. Ama onun başkanlığının bizler açısından ne anlama geleceği de iyi irdelenmeli. Ben de ekim ayı içinde bunu Washington’da yapma amacındayım.”

        Dediğim gibi bunları İstanbul’da yazdım, ardından seçimi ve sonrasını izlemek için ABD’ye geldim. New York ve Washington DC arasında mekik dokuyorum.

        ‘Başkan’ın adamları

        Artık büyük satranç oyunu Washington’da oynanmaya başladı. Başkan Trump’ın ataması gereken 4 bin personel var. Geçiş takımı, onun seçim yapabilmesi için 12 bin kişilik liste hazırladı. İbrenin kimlerden yana kayacağı, global düzeyde ilgi yaratan bir süreç. Bu konudaki bilgileri, söylentileri topluyorum, bundan sonraki yazım bu konuda olacak.

        Hillary’nin renk seçim

        Seçimikaybettiğini kabul ettiği konuşmasına Hillary Clinton mor ağırlıklı bir kıyafetle çıktı. Üstelik kocası Bill Clinton’da da mor bir kravat vardı. Mor renk, uzlaşma sinyali vermek için seçilmiş. Çünkü ABD seçim haritalarında kırmızı veya mavi renkler kullanılır, ama bir de ne tarafa oy vereceği belli olmayan eyaletler vardır ki mor renkle gösterilir. Onlar da bir uzlaşma umudu veren eyaletlerdir.

        Diğer Yazılar