Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayliyoğun ve yorucu geçen bir Amerikan seçimi ve sonrasını takip görevimi sonlandırmak üzereyim.

        İki aydır gerek devlet içinde çeşitli kademelerde bulunan, gerek devlet dışında olsalar da bağlantılarını sürdüren birçok insanla konuştum.

        Hepsi kendilerine göre analizlerini yaptılar. Çok şey öğrendim.

        Ama çok farklı bir şeyi daha fark ettim.

        Çoğunluğu karşı olsa da hatta bazıları aktif biçimde nefret etse de, şu anda Türkiye’nin başında Erdoğan olmasaydı ülkemizin karşı karşıya olduğu birçok badireden çıkabilmesinin imkânsız olduğu gerçeği burada bariz biçimde ortaya çıkıyor.

        Bunu konuştuğum kişilere direkt sorsam böyle bir ifadeyi hiçbirinin resmen söylemeyeceğini biliyorum.

        Ama bölgemizle ve Türkiye’yle ilgili öyle analizler yapıyor, öyle sonuçlar ortaya koyuyorlardı ki siz onları dinlerken elinizde olmadan “İyi ki Erdoğan var” diyorsunuz.

        GLOBAL LİDERLİK

        Global gelişmelere de bakarsanız her yerde liderlik profilinin değişmeye başladığını, tercihlerin Erdoğan gibi cesur, direkt, net konuşan, söylediklerinin arkasında duran ve koşullara göre eğilip bükülmeyen liderler yönüne doğru çevrildiğini görebilirsiniz.

        Anlayacağınız, dünyanın siyasi ve sosyal düzleminde hızlı bir değişim rüzgârı var.

        Önümüzdeki yıllarda dünyaya yepyeni ve dinamik görüşlerle hareket eden güçlü liderler yön verecek.

        Eğer Erdoğan olmasaydı, Türkiye’nin global dünyanın bu liderler liginde oynayıp başarması ihtimali hiç olmayabilirdi.

        Onun sayesine Türkiye şimdi dünya dinamikleriyle paralel ve yeni dünya liderliği anlayışına uygun lisanla konuşabilip çıkarlarını da koruyacak.

        Amerikalı yetkililerin çoğunun Erdoğan’a eleştirel yaklaşmaları, bu gerçeği de görüp kızmalarından kaynaklanıyor.

        “Keşke Erdoğan olmasaydı da biz Türkiye’yle istediğimiz gibi oynasaydık” diye düşündüklerine eminim.

        BAŞKANLIK SİSTEMİ

        İşte bu yüzden ben Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesini bugün her zamankinden daha çok istiyorum.

        Biliyorsunuz, çok önceden bu sistemi ve Erdoğan’ın başkan olmasını desteklediğimi ve gerekçelerimi her defasında açık ve net anlatmıştım.

        Şimdi ise dünyada esen yeni siyasi rüzgârlar ve global düzeyde oluşmaya başlayan yeni liderlik profilinde Türkiye’nin de güçlü bir başkana ve Erdoğan’a ihtiyacı olduğunu görüyorum.

        Çok ağır ve zor sorunlarla karşı karşıyayız.

        Çözümler zor ama imkânsız değil, sadece güçlü bir liderin korkmadan dünyayı iyi okuyup, yeni global liderlik profilini iyi tanıyıp ona göre oynaması durumunda biz Türkiye olarak bunları aşar ve daha da güçlü oluruz.

        Buna inancım tamdır.

        RİSKLİ YAZI

        Bugünkü yazıları yazmaya oturmadan önce hayli endişelendim ve çok da düşündüm.

        Beyinlerine güvendiğim bazı insanlara da yazmayı planladığım konuyu anlattım ve ne düşündüklerini sordum.

        Hepsi “Düşüncelerin, duyguların neyse onu yaz, gelecek tepkileri düşünerek doğru bildiğini söylemekten vazgeçme” dediler.

        Sosyalist kökenli seküler bir insan olduğumdan mıdır nedir bilmiyorum ama benim çevrem hep bu tür yazılardan sonra bana ağır tepkiler koyan insanlarla dolu.

        En hafif tepkiyi gösterenler ise “Bu yazıyı neden yazdığını anlıyoruz” diyerek kendilerine göre bir sonuca varıyorlar ve beni “anlayışla karşıladıklarını” gösteren temelde aşağılayıcı bir tavır alıyorlar.

        Anladığım kadarıyla onlardan onay alabilmem için doğru bildiğimi hiç yazmamam ve iyi yapılan bir işi gördüğümde de alkışlamamam gerekecek.

        Bence bu çevrenin her koşulda karşı olan tavırları, Türkiye’nin en çok ihtiyacı bulunan diyalog ortamının oluşması önündeki en büyük engellerden biri.

        Ben bu tavra, AK Parti henüz ilk seçimine girmeden önce 11 Ağustos 2002 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayımladığım ve AK Parti’ye destek veren ilk yazımdan itibaren muhatabım.

        Muhalif kesim beni o tarihte gönüllerinden sildi, hâlâ daha da güçlenerek silmeye devam ediyor.

        Herhalde bugün yazdıklarımdan sonra bu süreç biter ve beni üzerinde silinmeyi bile düşünülmeyecek bir insan olarak görüp tamamen unuturlar.

        Bu keskin tavır, tüm olası diyalog yollarını kapadığından ve ben de Türkiye’nin her sorununun diyalogla ve makul olmakla çözülebileceğine inandığımdan bu tavrı aşmak için mücadelemi sürdüreceğim ve makul olduğuna inandığım şeyleri gücüm yettikçe yazmayı sürdüreceğim.

        Diğer Yazılar