Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkeyi yönetenlerin söyledikleri üzerine düşündükçe onlara hak veriyorum. Teröristin amacı, özellikle hayat tarzı, farklılıklar değil. Teröristin amacı, bizleri kolektif normalimizden koparmak ve kendi ruh hallerimizde olağanüstü hal ilan ettirmek.

        Birey üzerine yaptıkları bu büyük operasyonla toplumumuzu çökertebileceklerini, bizi kavga ettirebileceklerini düşünüyorlar. Mesleğimiz, hayat tarzımız, inancımız ne olursa olsun kendi normalimizi teröriste teslim etmemeliyiz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, işadamlarına seslenirken söylediklerinde haklıdır; normalimizi yaşamamak, yenilmek anlamına geliyor şu anda.

        Ben bir yazarım. Yazarların normalini anlatmak kolay olmayabilir. Çünkü yazarların, normal olana uzak durdukları zaman daha iyi, daha yaratıcı yazdıkları söylenebilir.

        John Updike, yazarlık mesleği için “Profesyonel yalancılık” demişti. O bunu özellikle roman yazanlar için söylemişti, ama yazı işi içinde olan ister şair, ister köşe yazarı olsun her kişi için bu söz söylenebilir. İçinden geçtiğimiz dönemde, yazarlık açısından normal sanılan nedir? Yazarların hep terör, bununla mücadele, siyaset ve belki de bazı komplo teorileri yazmaları bekleniyor. Fakat terörün oyununa meslek olarak düşmememiz için bu normalden uzaklaşarak yeni normalimizi bulmalıyız.

        Bugün, pazar günleri genelde ne yazıyorsam, neşesi iyi olan bir Türkiye’de pazar günleri nasıl yazarsam o şekilde yazmaya karar verdim. Benim bireysel mücadelem, normalime bu şekilde dönmekle olabiliyor. Yazarlık mesleği bana ayrıca korkak olabilme imkânı da veriyor. Yazı yazarak mücadele edilebileceğine kendimizi inandırarak, gerçekten cesur olan insanlar gibi davranabiliyoruz biz yazarlar.

        L’ARPEGE'DE OLANLAR

        ALAIN Passard, Fransa’nın büyük şeflerindendir. Restoranı L’Arpege, 3 Michelin yıldızlıdır. Yemek dünyasında Michelin’den 3 yıldız almak çok önemlidir. 3 yıldızı, 2 yıldıza düştü diye intihar etmiş şefler bile vardır. 3 yıldıza ulaşmak büyük bir mücadele gerektirir. Koşulları çok ağırdır, çok zorlu şartları vardır. Restoranın sahibinin aynı zamanda mutfaktaki şef de olması lazımdır. Her zaman kaliteyi tutturacaksınız, yenilikler yapacaksınız, servisinizle, yemek kalitenizle ve şarap mönüsü kalitenizle öne çıkacaksınız. Ve şef olarak cesur olacaksınız.

        Fransa’da bir restoranın 3 yıldızı elde edebilmesi için mönüsünün daima et ağırlıklı olması gerektiği düşünülürdü. Bifteksiz bir yemeğin kaliteli olamayacağı varsayılırdı.

        Alain Passard da bu kurala uyuyordu. Mönüsünde et, balık ve tavuk vardı; hepsi de çok lezzetli yemeklerdi ve eleştirmenlerden büyük övgü alıyordu. Passard bir gün eti hazırlarken eline bulaşan kana baktığında felsefi bir iç sarsıntı geçirdi. Tam o anda artık hayatında et pişirmek istemediğine karar verdi. Bir anda et ağırlıklı mönüyü tamamen ortadan kaldırdı, sadece bitki ve meyveye dayalı bir mönü oluşturmaya girişti. Radikal ve cesur bir karardı bu. Büyük mücadele neticesinde yaptı da.

        Sebze ve meyveleri çok taze bulabilmek için kendisine bir bahçe oluşturdu, her şeyi kendi ekip büyüttü ve yemeklerde kullandı. Bu arada Paris’in yemek kültürü hop oturup hop kalkıyordu. Bir 3 Michelin yıldızlı restoranın eti tamamen kaldırma kararının bir tür intihar olduğu ve L’Arpege’in yıldızını kaybedeceği söyleniyordu. Neyse lafı uzatmadan sonuca geleyim. Alain Passard yeni mönüsüyle restoranını yeniden açtı ve eleştirmenler de geldiler tabii ki.

        Michelin’in yeni yıl değerlendirme kılavuzu tüm Paris’te merakla bekleniyordu. Yeni sayı çıkınca görüldü ki L’Arpege 3 yıldızını korumuştu. Alain Passard, insanın kendi mesleğinde kendi normalini tespit edip nasıl mutlu oluyorsa onu yapması durumunda başarının mutlaka geleceğini göstermişti.

        GRAND ACHATZ

        İTİRAF etmeliyim ki bu önemli şefi Netflix’te Chef’s Table dizisinde seyretmeden önce tanımıyordum. Tanıyınca ne kadar önemli bir şef, ne kadar mücadeleci bir insan olduğunu anladım.

        Grant Achatz deneyler yapmayı, yeni lezzetler yaratmayı çok seven biri. “O malzeme bununla hiç gitmez” diyenleri daima yanlış çıkaran yeni karışımlar, yeni keşifler yapıyor. Ve çok da beğeni alıyor. Ancak Şef Achatz bir gün dördüncü evrede dil kanseri olduğunu öğreniyor. Hayatta kalabilmesi için tek çarenin dilin kanserli bölümünü ameliyat etmek olduğunu söylüyorlar

        Sonra bir şefin duyabileceği en zor şeyi de açıklıyorlar: “Ameliyat sonrasında tat alma yeteneğini kaybedeceksin.” Yani hayatta kalacaktı ama artık tat alması mümkün olmayacaktı. Şef Achatz tat almadan yaşamanın kendisi için ölmekle bir olduğunu, bu nedenle ameliyat olmayacağını söyledi. Manen ölmek yerine fiziksel ölümü tercih etti.

        Kaderine razıydı ve sakindi. Mutfağı hiç terk etmedi, hep çalıştı. Yemek pişirmek ona dayanma gücü verdi. Chicago’da bazı doktorlar, ameliyata gerek duymadan agresif bir tedaviyle işi çözebileceklerini söylediler. Bu, yeni deneysel bir tedavi biçimiydi. Bir süre geçtikten sonra güzel haber geldi ve şefe kanserden tamamen kurtulduğu söylendi. Şimdi hepsini tadarak yarattığı yemeklerle dünyamızı güzelleştirmeyi sürdürüyor.

        İÇİMİZİ ISITAN YAZI

        New York Times, 2017 yılında mutlaka ziyaret edilip görülmesi gereken yerler listesine Bozcaada’yı aldı ve bize kolektif normalimizi hatırlattı. “Slow Türkiye’nin denenebileceği, görülebileceği yer” dedi Bozcaada için. Buradaki “slow” kelimesi “yavaş” demek değil, aslında kaliteyi vurgulamak için üretilen bir kelime. “Slow food”, kaliteli, 3 yıldıza layık restoranda yenilebilen yemeği tanımlıyor. “Slow yaşam” ise toplam hayat kalitesi yüksek olan detaylara dikkat eden bir yaşamı ifade ediyor. Gazete Bozcaada’da bunların ikisinin de olduğunu söylüyor ve okuyucularına “Bu yıl mutlaka gidin” çağrısı yapıyor. Güzel, insanın içini ısıtan bir yazıydı bu.

        Diğer Yazılar