Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        21’inci yüzyıl “düzenlerin bozulması” (disruption) yüzyılıdır. Nasıl ki iş ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde, sosyalleşme biçimlerinde ve iş yapma süreçlerinde alıştığımız düzenler bozulup yerine yenileri geldiyse siyasetin de alıştığı düzen bozulup yerine yenisi geliyor.

        Siyasette 20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla henüz yeni geçmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu geçişte demokrasi yeni paradigmalar yaratıyor, 20’nci yüzyıl boyunca hâkim olan paradigma çöküyor. Yerine yükselen paradigma ise 21’inci yüzyılın yeni siyaset ve yönetim düzenlerini belirleyecek.

        Yeni paradigma “temsili demokrasi” sisteminin çöktüğü tespitinden yola çıkıyor. 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş olan temsili demokrasi sistemi, “seçkinler yönetimi”ni üretti.

        Çoğunluk olsa da halkın bir bölümünü temsil etme iddiasıyla iktidara gelen yönetimler, bu temsil yetkisine dayanarak halk için neyin daha iyi olacağına, halkın ne istemesi gerektiğine de karar verip politikaları dikte ettiler. Bu sistem sürekli olarak bir seçkinler yönetimi üretti. Ülke halkı, temsil imkânı bulunmayan seçkinlerin eline kaldı.

        20’nci yüzyılın demokrasi paradigmasının temelindeki çelişki ve trajedi budur.

        TÜRKİYE’DE YAŞANANLAR

        Bu temel çelişki ve trajediyi en şiddetli yaşamış ülkelerden biri de Türkiye’dir.

        20’nci yüzyılda bir dizi laik yönetim, halkı temsil iddiasıyla iktidarda olmasına rağmen halkın dini duyarlılıklarını sürekli duymazdan geldi veya bastırdı. Oysa bunun böyle olması gerekmiyordu, bu laikliğin yanlış yorumuna dayanıyordu.

        Menderes bu sistemi kırmaya yeltense de sistem ona bunu pahalıya ödetti.

        Bu sistem aslında intihar ediyordu. Kendini rejimin teminatı olarak gören ve siyasetini de sadece bunun üzerine kuran CHP, ne yazık ki bu intihar sürecinin farkında değildi.

        O sistemin kısırdöngüsünde seçkinler iktidarı ellerinde tutarken halk sürekli olarak düzene yabancılaşıyordu.

        AK PARTİ, CUMHURİYET’İ KURTARDI

        Temsili demokrasinin ve seçkinler yönetiminin temelindeki bu çelişki ve trajedi, Türkiye’yi içten içe kemirerek sistemi hızla çöküşe götürüyordu. Eğer AK Parti iktidara gelmeseydi ve sistemden dışlanmış, yabancılaşmış halkı tekrar sistemin içine çekmeseydi Cumhuriyet rejimi kendi iç çelişkisi nedeniyle çökebilirdi.

        AK Parti, kendisini rejimin teminatı olarak gören muhaliflerin dediği üzere Cumhuriyet’e karşı bir parti olmadığı gibi aslında Cumhuriyet rejimini kurtarmış bir partidir.

        YENİ ANAYASA

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti yönetimi, uzaktan temsile dayalı demokrasi sisteminin çoktan sonunun geldiğini iyi gördüler.

        20’nci yüzyılın sorunsalı içinde sıkışıp kalmış olan CHP ise bunu göremiyor, eski düzeni savunmayı sürdürüyor.

        Yeni Anayasa, Cumhuriyet rejimi içindeki bir sistem reformudur.

        Türkiye’yi 20’nci yüzyılın global şartlarına uymaya taşıyacak büyük bir reform başlangıcıdır.

        21’inci yüzyılın siyaseti, “sosyolojik siyaset” olmalıdır.

        Ve ülkelerin liderleri, “organik liderler” olmak zorunda.

        Erdoğan, organik liderdir. Sosyolojik siyaset yaptığı için de halkın önemli bir bölümünün arz ve taleplerini yönetime direkt taşımakta, politikalarını halkın isteklerine göre oluşturmaktadır.

        Dolayısıyla yeni Anayasa ile getirilecek yeni düzen, Türkiye’nin global dünyanın koşullarına uyumunu sağlayacaktır. Amerika’da da Rusya’da da bu olmaktadır. Çin’in zaten düzen olarak buna uyumunda bir sorun olmadığı söylenebilir.

        Türkiye de organik liderlikteki başarısı nedeniyle bu süreçte öncü yerini almak üzeredir.

        PEKİ CHP NE YAPMALI?

        BU analizin ve getirilmek istenen yeni düzenin kendi içinde tutarlı bir mantığı var. Ancak çok önemli bir konu çözümsüz gibi duruyor.

        AK Parti’ye oy vermeyen ve vermeyecek olan CHP’li seçmen büyük endişe içinde.

        Sosyolojik siyaset de yapamadığından bu partinin iktidara gelme şansı hiç bulunmuyor. Bu yüzden sayıları hiç de az olmayan seçmeni korku ve endişe içinde.

        Bence ülkenin sosyolojik liderliği bu endişelere kulak vermeli ve ülkenin huzuru için onlara da ulaşmanın yolunu bulmalıdır. Bu endişeler dinlendiğinde ve biraz sakinleştirici adımlar atıldığında ben CHP içinden de yeni Anayasa için “evet” oyları çıkabileceğini düşünüyorum.

        LAİKLİK VURGUSU

        “Bu nasıl olabilir?” diye kafa yorarken aklıma, CHP’li kitleyi rahatlatacak tek konunun “laiklik” olduğu geliyor. Bu kitlenin en duyarlı olduğu nokta laiklik. Yeni Anayasa zaten laiklik vurgusu yapıyor.

        Bu yüzden organik liderliğin de bu konuda birkaç adım atması, yeni Anayasa üzerine toplumsal mutabakat kurulması açısından hayırlı sonuçlar verir diye düşünüyorum.

        Organik liderlik aslında AK Parti öncesindeki çoğu merkez sağ iktidarların laiklik anlayışlarının yanlış olduğunu, onların laikliği halkın dini inançlarını baskı altına almak, gözden uzaklaştırmak amacıyla kullandıklarını, AK Parti’nin bu yanlışa son verdiğini ve laikliğin herkesin inancını arzu ettiği gibi özgürce yaşamasının teminatı olduğunu söyleyebilir.

        Türkiye’nin buna gerçekten ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

        Diğer Yazılar