Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de “Cihangir semti illeti” diye tanımlanabilecek bir tür ruhsal bozukluk salgını var. Bu illete yakalananlar, üst kültürle yaşadığını sanan entel benzeri kişilerden oluşuyor. Çok da duyarlılar.

        Gerçek dünya televizyonda maç, Türk dizisi değil, sadece mezzo müzik kanalını izleyenlerden oluştuğundan, kahvede oturanlar maçtan değil Kierkegaard’dan konuştuklarından, bu illete yakalananlar mükemmel hayatlarını bozabilecek her şeye karşılar.

        Bu illet nedeniyle beyinleri de homojenleş- miş durumda. Beyinlerini kompartımanlara ayıramıyorlar. Türkü söylenmesi gereken yerde türkü söyleyemiyorlar, vals yapılması gereken yerde vals yaptıktan sonra gerektiğinde göbek de atamıyorlar. Onların beyni, hayatın tatsız gerçeklerinin dışında, kendilerine göre “Mükemmel” dedikleri tuhaf bir hayatın peşinde.

        Ve o dünyada bir Recep İvedik filmine hiç yer yok. Filmin ismini duyduklarında bile suratlarını ekşitiyorlar. Onu tatsız, itici bulduklarını söylemeyi entel tavrı sanıyorlar. Bu kavimden olan biri bütün gün karşımda oturuyor. Bakınca sanırsınız ki Goethe “Genç Werther’in Acıları” kitabındaki karakteri ona bakarak yazmış.

        O kadar fazla entel acı çekiyor ki Recep İvedik’in kendisini güldürmesine bile izin vermiyor. “Ya kendimi tutamayıp gülersem, Cihangir semtindeki komşularım kimbilir hakkımda ne düşünür?” korkusu içinde olmalı.

        Dün ünlü oyuncu Zafer Algöz, bu kavme sempatik gelecek açıklamalar yaptı. Recep İvedik karakterine karşıymış, onun filminde katiyen oynamazmış. Türkiye’de Recep İvedik gibi karakterin olduğuna da inanmıyormuş.

        “Hadi ben bir yazarım, pek sosyalleşmekten hoşlanmam ama Zafer Bey bir sanatçı, onun arada bir halkın arasına karışması gerekmez mi?” diye düşündüm. Ve “Acaba Zafer Bey bir akşamüstü toplu taşıma aracıyla evine gitmeye çalışsaydı hâlâ Türkiye’de Recep İvedik gibi bir karakterin olmadığını düşünür müydü?” diye sordum kendi kendime.

        Açıkça söyleyeyim, bence Şahan Gökbakar bu ülkenin en usta oyuncularından biri; iyi eğitimli ve kültürlü olduğundan o karakteri yaratabildi. Çünkü Recep İvedik karakterini ancak kültürlü ve bilgili bir insan yaratabilirdi.

        Ona gülmek de bilgili, kültürlü ve gerçekten entelektüel insanlara yakışıyor. Recep İvedik’e çemkirenler, filmi zevksiz bulanlar, İvedik’i baleler ve klasik müziklerle, yani yalanlarla dolu olan hayatlarına bir tecavüz sanan sahte enteller istedikleri kadar sevmesinler, bizler Recep İvedik’i seveceğiz ve bütün bu paradigmaları kırdığı için ona hak ettiği desteği vereceğiz.

        Benim Sevgililer Günü’yle ilgili tek sorunum, Recep İvedik’in bugün başlamayacak olmasından ibarettir. Bugün başlamış olsaydı, “Sevgilinize bir Recep İvedik filmi hediye edin” diyecektim. 2 gün sonra onu seven herkes gibi sinemada olacağım. “Acaba” diyorum, “Zafer Algöz’ün durup dururken bu Recep İvedik kızgınlığının temelinde biraz kıskançlık da olmasın”.

        Filmin gişede rekor kıracağını ve Şahan’ın hak ettiği gibi çok para kazanacağını tahmin edip kıskanmış olmalı bence.

        YARATICI DEĞİLSENİZ BU GÜNÜ KUTLAMAYIN

        İnsanların birbirine iki kelimede bir “Aaaşşşkıım” diye hitap ettiği, “Galatasaray da bu antrenörünü değiştirmeli di mi aaşşkıım” veya “Dürüm yiyelim mi aaşşkıım” diye durmadan konuştuğu bir ortamda, âşık olmak kavramının da içi boşaldı tabii ki.

        Âşık olmak zor iştir, üzerinde emek harcanması gerekir. Bu emeği harcamayanlar, işin durmadan birisine “Aaaşşşkıım” diye söylenmekten ibaret olduğunu sananlar, lüften Sevgililer Günü’nü kutlamaya filan kalkışmasınlar.

        Onu çok sevdiğinizi yaratıcı bir şekilde ifade etmeyi beceremeyecekseniz, günü unuttuğunuzu söyleyip af dileyin çok daha iyidir. Çünkü bugün sevdiğinize sosyal medyadan veya SMS ile mesaj atmakla yetinmek, sizin paranızı söğüşlemek için oluşturulan sanal mesaj gösterileri düzenleyenlere başvurmak ve “Âdet budur” diye çiçek almakla yetinmek bence ayıptır ve bu sevdiğinizi sandığınız insanı kırmaktan başka bir işe yaramaz.

        Paralarına güvenip pahalı hediyeyle işi bitireceğini sananlara da bir çift lafım olacak. Görmemişler gibi davranmayı bir an önce bırakın, bu aşk dediğiniz şey parayla satın alınamaz. Onun satın alabileceği tek şey seks olabilir ve onun da çok daha ucuza olanı mevcut, bilmem anlatabiliyor muyum?

        HAYDİ ŞAİRLER DAVRANIN

        Yahu bu memlekette herkes şair olduğunu sanıyor. Yazılan cümle ne kadar abuk olursa olsun kafiyeler tuttuğunda bunun bir şiir olduğunu sananların ülkesi burası. Her şeyi bir yana bırakın, hediye aramayın, oturun biraz ve “Aaaşşşkınız”a onun hakkında ne hissettiğinizi yaratıcı bir şekilde yazmaya çalışın.

        Sonuç büyük ihtimalle felaket olacaktır ama emin olun bu hepsinden daha iyi, onun kalbine giden asıl yol budur. Birkaç samimi duygu ifadesi yeter.

        Ne yazarsanız yazın, cümlenizde katiyen “aşkım” sözü olmasın; çünkü bu kelime gerekli gereksiz her yerde kullandığınız için anlamını tamamen kaybetti.

        O HABERİ KAFAMDAN ATAMIYORUM

        Geçenlerde kulağındaki küpe deliğine yılan girip sıkı- şan kadının haberi yayımlandı. Üstelik kulağındaki delikte sıkış- mış yılanın fotoğrafı bile vardı.

        Bu hikâyeyi kafamdan atmıyorum...

        Korku içinde, “İyi ki evimde yılan beslemiyorum” diye düşünüyorum durmadan.

        Çünkü benim kulağımda maalesef küpe deliği de yok. Eğer bir yılanım olsaydı ve o yılan bir deliğe girme arzusu duysaydı kimbilir başıma neler gelecekti.

        Bu normal mi bilmem, yoksa daha da mı deliriyorum bunu da bilmem, ama şu anki ruhsal durumum böyle, ne yapayım.

        Diğer Yazılar