Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İSTANBUL Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) geçenlerde “Kültür-Sanatta Yaklaşımlar” adlı bir rapor yayınladı.

        Eğer bir gün “Yazıya giriş cümlesi en sıkıcısı olanlar” yarışması düzenlenirse, bu yazıdaki giriş cümlem bana birincilik ödülünü mutlaka kazandırmalı.

        Bizim gazete bunun haberini “Ürperten Kültür Raporu” başlığıyla verdi.

        Neden ürperdiler anlayamadım.

        Raporda toplumun yüzde 49’unun sinemaya gitmediği, yüzde 39’unun hiç kitap okumadığı yazılmış.

        Bu rapor ya yanlış ya da bize karşı düzenlenmiş korkunç bir komplonun sonucu olmalı.

        Ne yani, siz benim bu toplumun yüzde 61’inin kitap okuduğuna inanmamı mı bekliyorsunuz?

        Eğer kitap okumaktan Zagor, Tommiks gibi veya alfabeyi sökmek için yazılmış kitapçıklar kastediliyorsa o zaman bu oran belki tutturulabilir.

        Yok eğer bu oran geçekten bilimselse bu ürperme değil, aksine yüzde 61’i kitap okuyan bir toplum olduğumuz için bayram ilan etme vesilesi olmalıydı.

        Bu durumda da başka bir sorun çıkıyor.

        Kitap okuma oranı bu kadar yüksek, yani yüzde 61’lerde bir toplum olduğumuz halde etrafta bu kadar yavanlık, mantıksızlık, rasyonel dışılık neden var?

        Bunun açıklamasını bilen var mı acaba?

        Sinemaya gitme oranı da yanlış raporun. Sinemada oynayan Recep İvedik ise buna gidilme oranı bence yüzde 100 .

        BAŞKA YANLIŞLAR DA VAR

        Rapor şöyle devam ediyor: Yüzde 66 konser, tiyatro ve operaya gitmiyormuş.

        Bu da bir bayram vesilesi olmalı; çünkü Türkiye’nin bugünkü durumuna bakarsanız tiyatro ve operaya gitme oranı yüzde 0 olmalıydı

        Bunca badireden sonra yüzde 34’ün hâlâ opera ve tiyatroya gittiği toplum olarak kalabilmek Türkiye’nin başarısıdır.

        Konsere gelince, kimin konserinden bahsettiğinize bakar.

        Getirin bir Metallica’yı, bakın ondan sonra konsere gitme oranı nasıl da yüzde 90’a çıkmış.

        Veya yüzde 100’ü tutturmak istiyorsanız Justin Bieber’i getirin de görün o zaman gerçek oran neymiş.

        En sık yapılan aktivite ise yüzde 85’le televizyon seyretmekmiş.

        Yok ne olacaktı beyler; bu raporu yazanlar hayatlarında bir defa olsun akşam işten dönerken toplu taşıma araçlarıyla 3 aktarma yaparak evlerine gitmiş mi acaba?

        Ben de bunu hiç yapmadım ama yapanların işten çıkıp o gece eve döndüklerinde rahat bir şeyler giydikten sonra Tolstoy okumak gibi bir planları olsa dahi, o yolculuktan sonra yapabilecekleri tek şey kalıyor bu hayatta, o da televizyon seyretmektir.

        Özellikle de evlendirme programları sakinleştirebilir onları.

        SON PANİK ATAĞIM

        Ben de bir televizyon bağımlısıyım. Hatta geçen gece bir kız arkadaşımın evine gittim, etrafta televizyon göremeyince had safhada panik atak geçirdim.

        Seyretmeyecek olsam da etrafta mutlaka bir televizyon ekranı görmek zorundayım.

        Neyse televizyonun durduğu odaya götürdüler de biraz sakinleştim.

        BAŞÜSTÜNE ÖLÜNCEYE KADAR SİZİ BEKLERİM

        KARGO şirketleri çok ilginç davranıyor.

        Eğer adınıza bir paket varsa ne gün ve kaçta geleceklerini tam olarak söylemiyorlar, evde bulamayınca da size kızıp “Gelin şubemizden alın” diyorlar.

        Şubeye kadar gidecek olsam malı internetten ısmarlayıp kargo aracılığıyla baştan almaz, gider mağazadan alırdım zaten.

        Ama gördüğüm kadarıyla bu sorunsalın mantıki bir çözümü bulunmuyor.

        Peki kardeşim, yeter ki siz üzülmeyin, kızmayın; ben hayatım boyunca, hatta ölümüme kadar evden dışarı hiç çıkmam ve “Acaba bir gün kargo gelir de beni evde bulamazlarsa” endişesini üzerimden atmak için sizi kapıda karşılamaya hep hazır olurum.

        Bu iyi bir vatandaş olarak benim görevimdir hatta.

        NURİ BEY

        BİR zamanlar, ben henüz ilkokula giderken uzaktan akrabam olan bir Nuri Bey vardı.

        Nuri Bey hafiften bunamaya başlamıştı.

        Acıklı hikâyelere hiç dayanamaz, hemen ağlamaya başlardı.

        Hikâyenin tümünü duyması da gerekmezdi.

        Başlangıcı bile yeterdi ona.

        Ben bunu keşfedince çocuklara özgü o acımasızlıkla Nuri Bey’i tuzağa düşürmeye başladım.

        Örneğin, durup dururken adamcağız orada sakin bir şekilde otururken benim, “Bir küçük kız varmış, öksüzmüş” demem yeterdi Nuri Bey’in hüngür hüngür ağlaması için.

        Susunca aynı cümleyi tekrarlasam yine ağlamaya başlardı.

        Bu rutin yüzlerce defa tekrarlanarak sürerdi.

        O zamanki bu davranışımın cezasını şimdi çekmeye başlamış gibiyim.

        Bin de bir tür Nuri Bey’e dönüştüm.

        Seyrettiğim filmlerde en küçük detay bile beni ağlatmaya yetebiliyor.

        Hatta Recep İvedik filmlerinde bile ağladığım sahneler olabiliyor.

        Hani o kafasını yukarı kaldırıp gözyaşlarının düşmesini engellediği sahneler var ya, işte onlarda özellikle ağlıyorum.

        Bana bir de Hugh Grant’ın âşık olduğu filmler çok dokunmaya başladı.

        Adamın başka türlü filmi de olmadığından her filminde Nuri Bey gibi ağlıyorum anlayacağınız.

        Diğer Yazılar