Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        (Bugün yazıma yayın yönetmeni Selçuk Tepeli ve yazı işlerindeki diğer güzel insanlara bir uyarı yaparak başlayacağım. Aman siz siz olun “Bu adamı Washington’a gönderdik neden ebola kapacakmış neden oralarda dolaşıyormuş” türünden laf ettiğinizi duymayayım. Çünkü dünyadaki her mahkemeden ağır tahrik ceza indirme nedenidir. Bunu unutmayın. Bu satırları 48 saat uyumadıktan sonra bayılmış gibi devrilip kalktıktan sonra yazıyorum. Burnuma kan kokuları geliyor. Yaşadıklarımın hesabını kimden sorayım diye düşünürken hepinizin güzel yüzü gözümün önünden tek tek ağır çekimde geçiyor sonra da hepinizin başını vücutlarından ayrılmış şekilde düşü- nüyorum, haberiniz olsun.)

        New York Washington arası gidip geliyorum. Bunun medeni yolu trenle gidip gelmektir, bunu gayet iyi biliyorum, kimse ukalalık filan yapmasın bana. Otobüs fiyatı tren fiyatının nerdeyse onda biri ucuz olduğundan ben mezbahaya hayvan sevkıyatında bile kullanılmasının ağır suç oluşturması gereken o otobüslerle gidip geliyorum.

        Zamandan tasarruf edeyim diyerek seyahat saatlerim de çok medeni! New York’tan genelde sabaha karşı 03.45 otobüsüyle gidiyorum ve döneceğim akşam Washington’dan saat 22.00 otobüsünü kullanıyorum.

        Böylece sabaha karşı üç, dört, beş civarında Manhattan’ın sokaklarında, buranın güzel insanlarıyla bir arada yaşıyorum. Evsizler, esrarkeşler, seri katiller, ayyaşlarla kaliteli zamanlar yaşamak zorunda kalıyorum. (Bak Selçuk, “İyi Kötü ve Çirkin” filmindeki Clint Eastwood’u ya da “Taksi Şoförü”ndeki Robert de Niro’yu hatırla ve sakın ha bana bir neden daha verme. “Neden trene binmiyorsun?” sorusunu aman ha aklına bile getirme. Eğer bu soru illa da sorulacaksa bu iş için Kadir Kaymakçı’yı rahatlıkla kurban edebilirsin. Biliyorsun, buraya hareket etmeden önce şimdi hatırlamadığım bir nedenden dolayı onu zaten gözüme kestirmiştim, sadece bu iş için bile bir günlüğüne İstanbul’a gelebilirim.)

        Otobüste bırakın uyuyabilmek, oturabilmek bile neredeyse imkânsız. Bütün pencerelerden içeriye rüzgâr esiyor. Bununla seyahat edenler düşük düzeyde olduklarından hepsi de aşırı şişman ve kokuyorlar. Eğer yanınızda oturuyorlarsa vücutları sizin kucağınıza da sarkıyor. Çoğunda evsizler bile seyahat ediyor. Bunların fiyatı o kadar düşük ki onlar bile binebiliyorlar...

        Manhattan Adası bunların saldığı kokuyla kaplı o erken sabah saatlerinde. Bir evsiz uzunca süredir temizlenmemiş orangutan ini gibi kokuyor. Bunlardan yüz tanesi bir arada olunca -otobüs durağında olduğu gibi-, düşünün artık siz olanı.

        Antarktika’daki hava koşullarının bahar olarak nitelendirilmesine neden olabilecek kadar soğuk bir sabaha karşı köşede toplanmış adamların neye bakmakta olduklarını görmek için aralarına girdim. Yerde eroin krizi geçirmekte olan bir kızı seyrediyorlarmış. Vaziyet son derece soyut ve sanatsal korku filmi gibi estetikti. Çok korktum, herhalde bundan olsa gerek ayaklarım hareket yeteneğini tamamen kaybetti orada dikilip kaldım. Bu arada kalabalık, elle sarıldığı belli olan bir sigarayı paylaşmaya baş- ladı. Sıra bana gelince reddetmenin hem kibar olmayacağından hem de reddedersem beni öldürebilecekleri korkusundan, ayrıca o sigaranın o duruma tahammül etme gücümü artıracağına inandığımdan bir fırt da ben çektim ve sigarayı yanımdakine verdim.

        Nitekim işe de yaradı ayaklarım birden açılıverdi, oradan ayrıldım bu tipler dışında tamamem ıssız olan sokakta yürürken birden büyük bir panik atağı geldi. Mutlaka hemen dezenfekte olmam gerekiyordu. Yakında bir HAZMAT (hazardous material / tehlikeli maddeler timi) olsaydı ona hemen imha edilmem için kendimi teslim edecektim.

        Bir şeyler yapılmalıydı, göz göre göre eboladan ölüme doğru gitmekteydim. Elleri dezenfekte etmek için kullanılan jelden 24 saat boyunca açık olan eczaneden satın aldım ve bunu bir şişe suya boca ettim ve çalkaladım. Sonra da ağzımı dezenfekte edeceğini düşünerek gargara yaptım ve sokağa tükürdüm. Bunun o saatte dikkat çekeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Tam o anda “Haberi yazıyor musun?” diye sormak için İstanbul’dan aradılar, bilmem anlatabiliyor muyum?

        Eğer bu da işe yaramaz ve ebola kaptığım belli olursa hemen Türkiye’ye dönüp yazı işlerinde oturarak hastalığımın gelişmesini ve etrafa bulaşacak kıvama gelmesini bekleyeceğim. Çay içmek için de sık sık sana uğrayacağım yayın yönetmenim.

        Diğer Yazılar