Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen, “Keşke vampir olsaydım” diyorum. Çünkü sabaha karşı sokaklarda o kadar fazla dolaşmaya başladım ki “Vampir olsaydım belki hayatım çok daha zevkli geçerdi” diye düşünüyorum.

        Köşeye bugün koyduğum fotoğrafa dikkatle bakın.

        Bunu büyük bir araştırmacı gazetecilik şevkiyle çektim.

        Aslında orada yaşadıklarıma bakınca beni araştırmacı gazeteci değil, bir savaş muhabiri olarak nitelendirmek de mümkün.

        Mekân, Manhattan Adası’ndaki New York civarına trenlerin hareket ettiği Penn Station.

        Duvardaki saat 03.11’i gösteriyor.

        Benim trenim gayet tabii ki 04.45’te. Bunun 03.16’da olması gibi bir mucize benim için gayet tabii ki mümkün değil; çünkü ben lanetliyim. Başımda Selçuk Tepeli’nin sorumlu olduğuna inandığım bir karanlık büyü var.

        Bazen Tepeli’nin başkanlığında tüm yazı işlerinin büyü yapmak için ayinler düzenlediğine de inanıyorum.

        Çünkü yazı işleri toplantıları o kadar uzun sürüyor ki, bunun sadece bir gazete yapmak için olduğuna inanmak zor. Arada büyü ayinlerini de çıkardıklarına eminim.

        Başımda bir kara büyü belası olmasaydı bu korkunç saatte burada olmamı açıklayacak başka bir mantıki neden de bulmak zor.

        Otobüs durağından tren istasyonuna gelinceye kadar yaşadıklarımı dün anlattım biliyorsunuz.

        Tam canımı kurtardım derken içeriye girer girmez gayri ihtiyari “Anneciğim beni kurtar” diye haykırma isteği duymaya başladım.

        İstasyonda aşağıya inen yürüyen merdiven cehenneme iniş süreci gibiydi.

        Aşağıda siz deyin “bin”, ben diyeyim (prensip gereği abartmayı sevdiğimden) “on bin” kişi yerlere yatmış uyuyordu.

        Zemine yaklaştıkça bende hemen bir gaz maskesi bulmak gibi son derece kapsamlı bir panik atağı başladı.

        İstasyondaki manzara ve koku, bir biyolojik savaş sonrası durum gibiydi. Çünkü bu kadar evsiz insanın kolektif olarak yaydığı kokuya dayanmak mümkün değil.

        Yürüyen merdivenden inince “Bir fotoğraf çekeyim” dedim, ama buna da cesaret edemedim. Çünkü dev olduklarına inandığım iki adam ayağa kalkmış, bana kan çanağına dönmüş gözleriyle bakıyorlardı.

        Düşünme yeteneği bulunmayan bu insanların bakışlarının, hayatını düşünmek üzerine kurmuş Selçuk Tepeli’nin bakışlarına bu kadar benzemesi de hayret vericiydi.

        Onların da gözü ve kaşı, kötülük yapmayı düşünmeye başladığı an gözünün ve kaşının kontrolünü kaybedince bir haller olan Tepeli’ninkilere benziyordu.

        Yerde yatan bu insanları aşıp bilet gişelerinin olduğu yere gitmek için 4 çarpı 100 koşan bir atletin yeteneklerine sahip olmak gerekiyordu.

        Benim sol ayağımda sakatlık olduğundan çoğuna üstlerinden geçerken gayri ihtiyari tekme de attım.

        Canımı kurtarmamı, yorgunluktan korkuncun ötesinde şaşılaşmış gözlerime borçluyum.

        Tekme attığım birkaçı doğrulmaya kalkıştı, onlara öyle bir baktım ki gözlerimi görünce “Bu adam tekin değil, ya tamamen deli ya da bir seri cinayetten dönüyor olmalı” diye düşünüp hemen uyumuş taklidi yapmaya başladılar.

        Sonunda fotoğrafı çektiğim gişelere vardım.

        1 saat 45 dakika boyunca ayakta durmak zorundaydım. Çünkü Amerikalı yetkililerden, tren beklenen bir mekâna oturma yerleri koymak gibi bir incelik beklemek mümkün değil.

        “Oturulacak yerler oluşturalım” önerisine de muhakkak, “Biz komünist miyiz, kim ne isterse özgürce onu yapsın” diye absürt bir cevap verip, bununla mutlu olup sadece bu yüzden karısıyla seks yapmanın kendi doğal hakkı olduğuna inanan bir eblehin bulunduğuna da eminim ben.

        Yere oturdum, uyuklamaktan da korkuyorum; çünkü uyursam etrafımdakilerin beni fiziksel olarak ortadan kaldıracaklarına inanıyorum.

        Yazı işlerine kötü bir haberim olacak; istemeden bana büyük bir iyilik yaptınız. Bu travmayı Selçuk Tepeli nasıl atlatacak bilemiyorum.

        48 saattir uykusuz olduğumdan içim geçmeye başlamıştı ki telefonum çaldı.

        “Selçuk Bey yazını hemen geçmeni istiyor abi” dediler.

        İstemeden de olsa hayatımı kurtarmasına rağmen o anda Selçuk hakkında iyi şeyler düşündüğümü maalesef söyleyemeyeceğim

        Diğer Yazılar