Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Manhattan'ın ıssız sokaklarında sabahlara kadar süründüğüm gecelerden bir tanesinde öylesine korkunç ve beni şoke eden bir olayla karşılaştım ki, inanın bunu şimdi yazarken bile içim bir tuhaf oluyor.

        Aslında “Ben bu tür şeylere karşı kaşarlıyım” diye düşünürdüm.

        Çünkü bu şehirde 1970’lerde sokaklar belki de yüzlerce kat daha tehlikeliydi.

        Öyle ki sabaha karşı bu sokaklarda yürümeye çalışanın Manhattan’dan canlı çıkabilmesi mümkün değildi o zamanlar.

        Buna rağmen ben, o yıllarda üniversiteye giden bir gözü kara genç olarak ölüme ve korkuya meydan okuyarak bu sokaklarda yaşadım.

        Hatta bir gece sokakta yatıp uyuduğum bile olmuştu.

        1970’li yıllarda bu sokakların karanlık köşelerinde nelere şahit olduğumu, neleri gördüğümü bir yazsam, “Sen nasıl olup da hayatta kaldın?” diye şaşırırsınız, buna eminim.

        Yani anlayacağınız, iki gün öncesine kadar artık bu sokaklarda göreceğim hiçbir şeyin beni korkutamayacağını, şaşırtamayacağını düşünüyordum, ama yanılmışım.

        Yaşadıklarımın korkunç- luğunu anlatabilmem için işe başından başlamalıyım.

        Sokakta yaşadıklarımı iki gündür yazıyorum...

        Sonunda sabaha karşı tren istasyonuna girdim ve oturacak yer olmadığı için mecburen içeride dolaşmaya başladım.

        Bir üst kata çıktım.

        Etraf hasta olmuş evsizler, alkolikler, esrarkeşlerle doluydu; yani her şey normal ve olağandı.

        Ama normal olmayan, ortama uymayan tek bir şey vardı.

        Uzaktan bana doğru iki genç kız geliyordu.

        Yaşları 15 ile 17 arası olmalıydı.

        Çok kısa etekler giymişlerdi.

        Buz gibi havada donmuş olmalıydılar.

        Ve topuklu ayakkabılarıyla zar zor yürüyerek bir yere gitmeye çalışıyorlardı.

        Haliyle merak ettim, “Acaba bunlar ne yapmak istiyorlar?” diye ve takip ettim.

        Sarhoş gibi yürüyerek kol kola aşağı kata indiler.

        İleride bunlara benzeyen 10 kız daha vardı ve etraflarını polis sarmıştı.

        Bu iki kız da onlara katıldı ve orada beklemeye başladılar.

        Sonra dikkat ettim, koskoca salonda bunlara benzeyen en az 100 kız daha vardı.

        Bir kısmı yere çömelmiş, bir kısmı duvara yaslanmış ağlıyor, bazıları ise şişeden içki içmeye çalışıyordu.

        Hepsinin kıyafet ve tavrı “Taksi Şoförü” filmindeki Jodie Foster’in canlandırdığı Iris “Easy” Steensma adlı küçük fahişeyi andırıyordu.

        Hepsinin başında da bir adam dikilmiş duruyordu.

        Görünüm öyle tuhaftı ki bir ara, “Acaba bunlar bir tarikat üyesi mi?” diye bile düşündüm.

        Ben böyle bir şey bugüne kadar ne görmüş ne de duymuştum.

        Salonda toplu bir insanlık suçu işleniyordu.

        Gözümüzün önünde büyük ihtimalle şehre yeni getirilmiş kızlar, fahişe gibi süslenip şehrin karanlığına itiliyorlardı.

        Hava suç kokuyordu, ama görünürde yasaya aykırı bir şey yapılmadığı ve kızlar da şikâyetçi olmadığı için polis bir şey yapmıyor, bu genç kızların göz göre göre mahvedilmesine ses çıkarmıyordu.

        Fotoğraf çekmeye korktum; çünkü kızların başındaki adamlar her an her şeyi yapabilecek tavırdaydılar.

        Ağlamakta olan bir kızın yanına yaklaştım, arkamı dönüp tren saatlerine bakıyormuş gibi yapıp onu dinledim.

        “Anneme gitmek istiyorum ben, bu gece burada olmak istemiyorum” diyordu kız ağlarken.

        Başındaki iki adam ise ona sakinleşmesi için bir şeyler söylüyordu. Sonra da kolundan tutup kızı götürdüler.

        Salona dikkat ettim, birçok sivil polis de vardı, ama onlar da işlenmekte olan suça müdahale etmiyorlar, benim gibi seyrediyorlardı.

        Sonra internetten bir araştırma yaptım ve bir “lost girls” (kaybolmuş kızlar) olayıyla karşı karşıya kalmış olduğumu anladım.

        Ve o gecenin korkunçluğunu gösteren bir fotoğraf da buldum.

        O gece salonda, bu köşede gördüğünüz fotoğrafa benzer belki 100 görüntü daha vardı.

        Her yeri sarmışlardı, bir korku filmi gibiydi resmen.

        Taxi Driver filminde Robert de Niro’nun canlandırdığı Travis Bickle karakterini daha iyi anladım o gece.

        Elimde olsaydı kızların başında durmakta olan o berbat adamları rahatlıkla öldürebilirdim.

        Taksi Şoförü filminde Jodie Foster.

        Diğer Yazılar