Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu anda masraf kısma diyetim nedeniyle mecburen bulunduğum otelin penceresinden bakarak eğlenmeye çalışıyorum.

        Uzun zamandır taşrayı özlemiştim, bu vesileyle özlemimi de gideriyorum.

        Dışarıda insan görünmüyor ama birkaç geyik, yaban domuzu gördüm.

        Geceleri ayının da inebileceğini söylediler otel resepsiyonunda. Virginia ayısı, sokakta ender görülen insanları çağrıştırıyor ama bunlar gerçek ayıyı kastediyorlar.

        Tek tedirginliğim, görev esnasında bir ayı tarafından yenilmem durumunda bunu Selçuk Tepeli’nin gülünecek bir vaka olarak görüp eğlenmesi ihtimaliydi. Ölme fikri değil ama bu ihtimal beni korkutuyordu.

        Rana’ya, “Otel şehre fazla uzak olmasın” demiş, onun “Fazla uzak olmasın” kavramını doğru yorumlayacağını sanmıştım.

        Şehir merkezinden otele varmam için uçağa binmemin daha iyi olabileceği bir uzaklık nedense hiç aklıma gelmemişti.

        Ne yani, eğer en ucuz otel San Francisco’daysa, bir daha sefere Washington’daki işim nedeniyle San Francisco’da mı kalmam gerekecek acaba.

        Evet burası gayet ucuz ve uygun bir otel ama “Blues Brothers-Cazcı Kardeşler” filmindeki o korkunç otele benziyor.

        Blues Brothers’ta John Belushi ile Dan Aykroyd bir otele girerler ve otelin resepsiyon salonunda ölü- müne çok yaklaşmış ihtiyar esrarkeşler hareketsiz otururlar.

        Odaları da o kadar küçüktür ki komedyen Henny Youngman’in esprisini akla getirir. Hani Youngman, “Odam öylesine küçüktü ki kapıyı açmak için anahtarımı deliğe her soktuğumda odanın camı kırılıyordu” demişti ya, otelim işte ona benziyordu.

        Pencerem boş duran bir araba parkına bakıyor, ileride CIA’nın üst katları seçiliyor.

        Bu otelin intihar etmek için ideal bir yer olduğuna karar verdim.

        Geceleri barda canlı müzik bile var.

        Eğer ben kovboy olsaydım ve gündüz ata binip ineklerimi otlatmaya filan gitseydim eminim ki bu müzikten çok hoşlanırdım.

        John Denver’in o meşhur şarkısı “Country Roads” var ya, hani şöyledir herkes tarafından bilinen sözleri:

        “Country roads, take me home

        To the place I belong,

        West Virginia,

        Mountain mama, take me home,

        Country roads.”

        Odamdan dışarıya bakarken bu şarkı hep kafamda oluyor mecburen.

        “Mountain mama” sözünü John Denver, dağı anası gibi gördüğünü söylemek için kullanmış ama bu bölgede kadınların çoğu zaten dağ gibiler.

        Gündüz spor yapmak için ağaç kütüğü fırlatmakla mı geçiriyorlar zamanlarını veya ne yiyorlar da acaba böyle oluyorlar, bunu bilmem imkânsız.

        Erkekleri de pek zarif değil, bu nedenle çok uyumlu evlilikler olmalı bu bölgede.

        Ne yediklerini bilmiyorum ama ne içtikleri kesin gibi.

        Bu bölgede insanlar tüm su ihtiyaçlarını biradan sağlıyorlar.

        Sabah kahvaltısında bile bira içeni gördüm ben.

        Otel buranın kültürüne uyumlu olduğundan sabah kahvaltısında birkaç bira çeşidi bile var.

        Benim gibi sabah saat 07.30’u bira için çok erken bulup kahveyi tercih edenlere de pek iyi gözle bakmıyorlar. Beni şehirli bir aşağılık olarak gördükleri de kesin.

        Ve ben hayatımda ilk kez bir otel odasında yalnız olduğumda evlilik dışı seks düşünmüyorum bu ortam sayesinde.

        Bu benim için bir ilk deneyim ve umarım da son olur.

        Bu nedenle Rana’nın neden beni bu otele gönderdiği hakkında kafamda bazı komplo teorileri de var.

        Diğer Yazılar