Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Hiç öyle şey olur mu, panda sevimsiz olabilir mi” demeyin. Belki görünüşleri sevimli gibi olabilir, ama davranışları ve sosyal ilişkileri son derece sevimsizdir pandaların.

        Bu yazıda bunun nedenlerini açıklayacağım. Ama ilk önce bu konu nereden aklıma geldi onu anlatmalıyım.

        Çin devletinin elindeki en büyük diplomatik koz bu pandalarmış.

        Onların global düzeyde sevimli olarak algılanmalarının rantını yiyormuş Çin.

        Dış politikasının ihtiyaçlarına göre pandaları kullanıyorlarmış.

        Örneğin, Amerika ile Çin’in arası kötüyken bu ilişkiler Başkan Nixon’un gezisiyle iyileşme sürecine girince Çin, Amerika’ya iki adet biri dişi panda hediye etti.

        Ling-Ling ile Hsing-Hsing adlarındaki bu iki panda, Amerikan halkının o kadar sevgisini kazandı ki ABD’liler daha önce korkulan bir düşman olarak gördükleri Çin’e daha sıcak bakmaya başladılar.

        CİDDİ BİR GAZETECİLİK

        Çin, yarattığı bu olumlu ortamı dış politikasında lehine kullandı. Bu nedenle tekeli altında bulunan panda stokunu çok dikkatli koruyor ve dünya üzerindeki dağılımında dikkatli bir strateji izliyor.

        Şunu bilin ki, eğer Çin bir ülkeye durup dururken panda hediye ederse bunu ilişkileri geliştirme işareti olarak kabul edebilirsiniz.

        Pandaların Çin’in dış politikası açısından önemini inceleyen uzun bir makale, bir süre önce Wall Street Journal Gazetesi’nde yayınlandı.

        Ama pandalar üzerine benim bu tuhaf uzmanlığım eskilere dayanır. Daha önce Washington’da Hürriyet Gazetesi’nin temsilcisiyken Ling-Ling ve HsingHsing hâlâ sağdı.

        Bunları seyretmeye gitmek benim için araştırmacı gazeteciliğin zirvesiydi.

        Üstelik hayvanat bahçesini ziyaret etmeye Washington’daki tüm çocuklardan daha fazla istek duyan o günkü yayın yönetmenim Ertuğrul Özkök de bunun ciddi bir gazetecilik çalışması olduğuna inanıyordu. (Şimdiki yayın yönetmenim Selçuk Tepeli ile bu konuyu henüz konuşmadık, ama onun da böyle bir araştırmacı gazeteciliğe itirazı olacağını sanmıyorum. Bahçe içinde gezmek isteyeceğini sanmadığımdan onu hayvanat bahçesinin kütüphanesine bırakırım, o da pandaların tarihini araştırır, ikimiz de güzel bir gün geçiririz.)

        HEP AYNI YALAN

        Özkök pandaları göreceği için çok heyecanlıydı, yerinde duramıyordu. Biraz sakinleşsin diye ona pamuk şeker bile aldım.

        Hızla yedi ve hemen ne kadar da şişmanladığını, artık diyette olduğunu ve o gece bana yemek ısmarlayamayacağını söyledi.

        Bir insanın 30 yıl boyunca hep aynı yalanda ısrarlı olması ne kadar inanılmaz değil mi. Bak Selçuk, ben yayın yönetmeni afrasına tafrasına karşı kaşarlıyım. Buraya geldiğinde yolda pamuk şeker filan isteme; çünküakşam kesin yemek ısmarlayacaksın.

        Seni de hayvanat bahçesine mutlaka götüreceğim; çünkü şimdiki pandaları da incelememiz gerekiyor. Senin gibi ciddi bir insana bu yakışmaz, ama bir gün tahammül edeceksin bana.

        Biz o gün parka girdiğimizde pandaların kafesi boştu. Dinlenmeye çekilmiş olmalıydılar. Bir pandanın neden dinlenmeye ihtiyacı olduğu da meçhul; çünkü dışarıya çıktıklarında da sürekli dinlenir gibiler.

        Kafesleri boş olunca biz de önce orangutanların kafesine gittik. Orangutana oryantalist bir ad da koymuşlardı.

        Sanki bizim bölgedenmiş gibiydi. O gün önce bayağı sessizdi; bize “Fırsatını bulursam canınıza okurum” der gibi bakıyordu.

        ÖNERİMİ KABUL ETSEYDİ...

        O öyle sessiz olunca biz biraz ileride çiftleşmeye başlamış suaygırlarını seyretmeye gittik. Pornografik boyutu hayli yüksek, bu nedenle eğlenceli ve aynı zamanda ciddi bir suçun işlenmekte olduğu bir görüntüydü.

        Çünkü bu hayvanlar tonlarca ağırlıkta. Erkek, dişinin üzerine çullanınca dişi suyun altına gömülüyor ve hayli uzun süre çıkamıyor. Yani onların her çiftleşmesi aynı zamanda bir cinayet girişimi gibi.

        Ben belki yayın yönetmeni Özkök’ten ebediyen kurtulurum diye, “Sen yiğit adamsın, git o dişiyi kurtar” dedim.

        Biraz düşündükten sonra ne yazık ki önerimi kabul etmedi. Planım, aynı öneriyi eğer bahçeyi gezerse Selçuk’a da yapmak. O romantik bir kişiye benziyor; dişi suaygırını kurtarmak için mutlaka suya atlar diye umuyorum. Atlar ve bir daha da bulamayız onu tabii ki. Enteresan bir şekilde basın şehidi olacağı kesin.

        TALİHSİZ ORANGUTAN

        Birden parkta bir anons duyuldu. “Pandalar dışarıda” anonsu duyulur duyulmaz herkes pandaların kafesine doğru koştu. Nitekim dışarıya çıktılar ama neden onları seyretmemiz gerektiğini anlamamıştım.

        Çünkü pandalar kendilerine o kadar sevgi ve ilgi gösteren kalabalığa karşı tamamen ilgisizdiler. Sadece sırtları bize dönük oturarak bazı ağaç dallarını kemiriyorlardı ve bu birkaç saat sürebiliyordu.

        Ama yine de sosyal açıdan son derece sevimsiz olan pandalar, bahçenin gözdeleriydi. Bu arada çok ilginç bir şey de oldu; biraz ötedeki orangutan kıskançlıktan çıldırdı ve ilgiyi kendisine çekmek için türlü şaklabanlığı yapmaya başladı.

        Etrafa gülücükler dağıtıyor, takla atmaya çalışıyor ve dikkat çekmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Ama kalabalık yine de hiçbir şey yapmayan pandalara bakıyordu.

        Bu, “Star olunmaz, star doğulur” sözünü doğrular gibi bir şeydi. Yayın yönetmenleri kendilerini doğuştan star olarak gördüklerinden o günkü manzara onun için son derece tatmin ediciydi.

        Diğer Yazılar