Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN cuma Washington’daki birimleri turladığımda Türkiye ile ilgili yaşadığım bir olaya şaşırdım kaldım.

        Bunu duyunca “Ne oluyor bu adamlara? Washington’da neler oluyor?” diye de düşündüm.

        Düşünsenize, bölgemiz karmakarışık. İdlib var, Afrin var, Türkiye ile İran’ın yakınlaşması konusu var, Türk-ABD ilişkisi neredeyse tarihinin dibine vurmuş durumda, yönetim henüz kafasını kaldırıp bir büyükelçi bile atamayı başaramadı...

        Hangi konuya el atsanız iki ülke arasında sorunlar dev gibi.

        Makul düşünen insanların (özellikle “Washington’da bunlardan kaldı mı?” diye düşünmeye başladım) sorunlara el atıp gerçekçi çözümler önermesi iki ülkenin de çıkarına.

        Şimdi sıkı durun.

        Bütün bunlar varken geçtiğimiz cuma günü Washington’da Türkiye ile Amerika arasındaki en büyük, en acil el atılması gereken konu neydi biliyor musunuz?

        Türkiye’de tutuklu bulunan rahip Andrew Brunson’un iadesi!

        Tüm birimler buna kilitlenmiş gibiydi.

        Özellikle Dışişleri Bakanlığı başka hiçbir şey düşünemez haldeydi.

        Gerçi kaynaklarımla diğer sorunların üzerinden de geçtik, ama bu konu onların özel gündemi halindeydi.

        “Ne oldu?” diye sordum, zira bu mesele Ekim 2016’dan itibaren zaten vardı; “Sizin açınızdan şimdi özel heyecanın sebebi nedir?” diye sorguladım.

        Bana denilene göre, tabanda özel bir hareketlilik yaşanıyormuş ve Brunson’un serbest bırakılması için Kongre’ye telefonlar yağıyormuş ülkenin her yanından.

        Hani klasik gazeteci deyimi vardır ya, “telefonları kilitlenmiş” diye, aynen öyle olmuş o gün. Kongre üyeleri de gelen onca telefondan sonra Dışişleri Bakanlığı’nı arayıp baskı kurmaya başlamışlar.

        Bakanlıkta olduğum saatte herkesin bu konuda canından bezmiş halde olduğunu da gördüm.

        Washington’da onlarca çok önemli sorunu bırakmışlar, neredeyse sadece bununla uğraşıyorlardı.

        PEKİ NEDEN BÖYLE OLUYOR?

        Amerika’nın seçmen kitlesi üzerinde etkileri büyük olan Evanjeliklerin yüzde 81’i Trump’a oy vermiş durumdalar.

        Ayrıca Başkan Yardımcısı Mike Pence aşırı dindar bir Evanjelik. O kadar koyu bir dindar ki yanında karısı olmadan başka kadınla yemek bile yemiyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz mayıs ayıda Trump ile görüşmek için Washington’a geldiğinde rahip Andrew Brunson’un durumunu konuşmada konu haline getirmesini belki başstratejist Bannon, Trump’a bizzat söylemişti. O da konuşmada konuyu tam üç kez açmıştı.

        Düşünün, Türkiye o günlerde ABD’nin YPG ile birlikte hareket etme kararını yeni almış olmasından son derece gergin, bu ve buna benzer onlarca sorun da varken Trump için Türkiye ile ilgili en büyük sorun o rahip.

        O toplantı biter bitmez Mike Pence, hemen rahibin avukatlarını arayıp konunun Türkiye’ye iletildiği haberini verdi.

        Tabii Beyaz Saray’da durum böyle olunca Kongre’nin de aynı halde olmasına aslında fazla şaşmamak lazım.

        Evanjeliklerin oyu, büyük güç demek ve Washington’da kimse buna kayıtsız kalamıyor tabii ki. Siyasetçilerden gelen baskı, bürokratın da aynı baskıyı hissetmesine neden oluyor.

        Yaşananlardan sonra ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “Rahip Brunson’un durumunu unutmuş değiliz, konuyu yakından izliyoruz” diye konuşmak zorunda kaldı.

        Diğer Yazılar