Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        RANA’ya “Yaşasın, bak galiba cehennem yokmuş. Bundan da yırtma ihtimalim doğdu demektir bu” dedim.

        Bana acıyan bir ifadeyle tebessüm etti ve “Sen bakma onu diyenlere, o papazlar hayatta hiç evlenmediklerinden cehennem hakkında laf söyleme yetkisine sahip değiller. Bu konuda otorite ben sayılabilirim. Bana sorarsan cehennem vardır ve her evli insan, özellikle evli kadınlar bunu içgüdüsel olarak bilir” dedi.

        Az daha “Ben de evli bir insanım ama bunu bilmiyorum” diyecektim ki sonra nadiren olan bir şey oldu ve makul davrandım; bu cevabımın beni hiç arzu etmediğim büyük bir belanın içine çekeceğine karar vererek ağzımı bu kez tuttum.

        CEHENNEMİN BAŞKA VERSİYONU

        Ve cehennemin bir başka versiyonunu yaşamak için babamı ziyarete gittim.

        Bu defa ziyaretimin fazla hoş geçmeyeceğine dair bir his vardı içimde. Gerçi daha önce hoş geçeceğine dair bir beklentim olsa dahi de hoş geçmiyordu. Bu defa işlerin farklı olması için makul bir neden hiç yoktu ortada.

        Oturduğu dairenin kapısını açtığımda içeriden yoğun kokulu bir duman çıktı. Bu deneyimi daha önce, 1940’larda Auschwitz Kampı’nda gaz odalarında işlem sürerken kapıyı yanlışlıkla erkenden açan bir Alman askeri de aynen yaşamış olmalı.

        Washington’da notlar aldığım deftere, içeriye girmeden önce “Bir daha babaya giderken gaz maskesi de alınacak” yazdım.

        50 yıl kadar önce tabiat koşullarıyla alakasını kestiğinden ve insanların genelinden tiksindiğinden, var olan hiçbir moda ekolüyle açıklanması mümkün olmayan bir şekilde giyinmişti. O kıyafetiyle Picasso tarafından çizilmiş bir eskize benziyordu.

        1 yıl 20 gündür görüşmediğimiz halde konsantre olduğu kitaptan başını bile kaldırmadan “Merhaba” dedi.

        Bazen ruh hastalıklarında görülebilen şekilde manik biçimde notlar aldığını ve yüzlerce sayfaya birtakım matematik formülleri yazmış olduğunu gördüm.

        Babamın matematik bilgisi benim gibi çarpım cetvelinin bir bölümünü ezberleme düzeyindeydi; bunu ne zaman ve neden Einstein düzeyine çıkardı diye merak ettim ama buna mantıki bir cevap alırım diye korkarak sormadım.

        Okuduğu kitabın adına baktım, babamın arkadaşı ve çocuk yaşımda aile dostu büyüğüm olarak sevdiğim Dr. Fikret Pamir’in “Klinik Toksikoloji ve Zehirlenmeler” adlı kitabını her sayfaya notlar alarak, cümlelerin altını çizerek okuduğunu gördüm.

        PARMAĞIYLA PİPOSUNU YAKTI

        Bu arada ağzında sürekli duran piposunu eline almadan viski de içiyordu. Çocukken viski ile ateş bu şekilde bir araya geldiğinde babamın gözümün önünde birden alev alacağından ve küllerinden şeytanın çıkacağından korkardım. Bu maalesef hiç olmadı ama ben bir defa bu şekilde puro ile birlikte viski içmeyi denediğimde kendimi yaktım.

        Tabiat koşullarıyla ilişkisini çoktan kestiğinden babam acı da hissetmiyor olabilir. Bir keresinde çakmağına gaz doldururken gaz bulaşan parmağı ateş alınca parmağıyla piposunu gayet sakin yaktıktan sonra parmağını üfleyerek söndürdüğünü de gördüm. Bu hayatta bu deneyi de yaşamak zorunda kaldım maalesef.

        “Baba neden bu kadar fazla zehirlerle ilgilisin?” diye sorduğumda, piposunu tekrar doldurduktan sonra kısık gözle bana bakarak “Yapılacak çok iş var daha” demekle yetindi.

        Galiba olması mümkün olmayan şey olmuş ve babam daha da fazla delirmişti.

        Zaten 1 yıl 20 gün önce bıraktığımda zırdeliydi, ben bu durum nasıl olsa daha kötü olamaz diye düşündüğümden rahattım Washington’da ama baktım imkânsız olacağı düşünülen şey olmuş, kendini aşmış ve dünyada var olan hiçbir tımarhane tarafından kabul edilemeyecek düzeye taşımıştı deliliğini.

        Misafir odasından onun odasına geçtim. Dolabı açtığımda İstanbul artı Washington’un fare nüfusunun tümünü ortadan kaldırmaya yetecek kadar fare zehiri stokladığını gördüm.

        Yanına döndüğümde kendisine yeni bir viski hazırlıyordu. “Sen de ister misin?” diye sordu. Ve benim hayatımda hiç olmayacağını sandığım bir şey oldu; daha önce daima “Evet” diye cevapladığım bu soruya bu defa “Hayır” diye cevap verdim.

        Genetik nedenlerle deli olabilirim ama babam gibi zehirlerle bu kadar ilgili olan, evinde bu kadar zehir stoku olan bir adamın hazırladığı içkiyi kabul edecek kadar da deli değilim.

        “Neler oluyor baba, yine intihara mı hazırlanıyorsun?” diye sordum.

        “Gördüğün stok beni götürmeye yetmez, bir de bu var” dedi ve bir kaktüsü gösterdi. “Bunu Meksika’dan getirttim, kaktüs çiçeğinin içi esrar dolu” diye açıkladı.

        Babam sık sık kalabalıkların anlamsızlığından, insan sayısının fazlalığından şikâyet ederdi; bu kez sorunun çözümünü bizzat üstlenmeye karar vermiş olmalı diye düşündüm ve karımı aradım, “Haklısın cehennem varmış ama bu senin düşündüğün gibi evlilikle ilgili bir şey değil. Cehennem babalar ve çocuklarıyla ilgili bir şey olmalı” dedim.

        Diğer Yazılar